Tanıdık - aslında çokta tanımadığım - birinin çıkması işimi zorlaştıracak mıydı, kolaylaştıracak mıydı bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa o da şu anda şaşkınlıkla bakakaldığımdı. Ama yapmam gereken bir şey vardı. Kendimi toparladım ve bir şeyler belli etmemeye çalıştım.
"Beni hatırladın mı?" diye sorduğunda bakışlarımı ona yönelttim. Eski gülümsememi takınarak cevap verdim.
"Orkestradaki çocuk muydun?" Bunu sorduğumda kısa bir kahkaha attı. Gözlerinde bir şeyler görüyordum ama ne gördüğümü bilmiyorum.
"Çocuk mu?" diye sorup oturduğu yerden kalktı ve bir bacağını masanın üstüne koyarak elleri cebinde oturdu. Bu oturuş "Anlat, sen seversin yalanı," oturuşuydu. Gülümsememi bozmadan bir kaç adım yaklaştım. Sohbet havasını yakalamam gerekiyordu.
"O anlamda de-"
"Niçin geldin?" diye sorup sözümü kestiğinde korkuya kapıldım. Ben yutkunurken onun yüz ifadesi tamamen değişmişti. Sempatik görünen hali gitmiş ve şüpheci bir tavır almıştı. Cevap vermek üzereydim ki yeniden konuştu.
"Korkmaz Tasarlamanın elemanı değil misin?"
Bu soruyla birlikte bütün söyleyeceklerimi yuttum. Ne söyleyeceğimi bilemez halde kulağıma bir ses gelmesini bekliyordum. Ama gelmiyordu. Göğsümdeki kameraya bir işaret göndermek istedim ama yakalanma korkusuyla yapamadım.
"Bir şey yapmayacağım. Konuşabilirsin." deyip ayağa kalktı. Sanırım tedirginliğimi hissetmişti. Yürüyerek bana doğru yaklaştı. Gözlerim zümrüt yeşili gözleriyle karşı karşıya geldiğinde bana yakınlaşmayı kesti. "Burada kameralar..." deyip elini kıyafetimdeki kameraya götürdü. Kulağımı işaret ederek, "...kulaklıklar..." dedi. Korkuyla hızlı nefesler alıp vermeye başlarken o devam etti. "...ve mikrofonlar.." deyip işaret parmağını iki göğsümün arasına doğru ittirdi. "... işe yaramaz."
Cümlesinin sonunu getirdikten sonra çapkınca gülümsedi. Nasıl fark ettiğini anlamamıştım. Dezavantajım beni tanıması mıydı? Ne diyeceğimi asla bilmiyordum. O konuşmadığımı gördüğünde etrafımda dönerek konuşmaya başladı.
"Tasarımlarınız kayboldu, seninkiler bizden şüphelendi, sonra oturup bu şirkete nasıl gireriz diye plan yaptınız. Üzerine bir takım iletişim araçları takıp seni buraya gönderdiler. Tabi öncesinde güvenlik kameraları var. Onları nasıl hallettiniz bilmiyorum. Bir şekilde imha edip içeri girdin, odamı aradın, buldun. Ama karşına her şeyden haberi olan biri çıktı. O kadar plan program boşa gitti desene(!)"
"Nasıl olur?" diye sordum. Merak ediyordum. Nasıl haberi olabilirdi ki?
"Tahmin. Hep aynı senaryo. Tasarımlarınızı başka biri çalar ama suçlu hep biz oluruz. Görkem'e yüzlerce kez söyledim. 'Hain içinizden biri.'"
Söylediklerini kafamda kısaca değerlendirerek sordum.
"Bundan önceki tasarımların seninle alakası var mı?"
"Ah hayır tabii ki de bebeğim. Diyorum ya, her türlü suçlu biziz. İstersen kulağına fısıldadıkları yerlere bakabilirsin. Hiçbir şey bulamayacaksın."
İçimden bir ses ona güvenmemem gerektiğini söylüyordu. Bu yüzden bu söylediğini fırsat bilerek hemen dolaplarına yöneldim. Altı kapaklı dolabın her bölmesini açıp didik didik kontrol ettim. Dosya içinde olan bir tasarım gördüğüm anda aldım. Ona dönerek gösterdim. Elimdeki dosyaya bakıp çapkınlıkla gülümsedi ve sahte bir şaşkınlıkla konuşmaya başladı.
"Ah, aptallar. Sana tasarımlarının kapağını göstermediler mi? Plan yapma konusunda çok geride kalmışlar. Elindekiler bizim şirkete ait tasarımlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST
ChickLitBir erkek bir kadın. Huyları suları birbirine ters düşen iki kişi. Her şey olmadık bir kazayla başlar. Biri mutlu neşeli diğeri buz gibi soğuk. Komik bulduğu her şeye gülen bir kız, ve hiç gülümsemeyen zor bir adam. Herkesi etkileyen bu kız açık söz...