DÜŞÜŞ

51 3 0
                                    

Uykusuz gecemden sonraki gündüzde, sırtımı bazaya yaslamış, bacaklarımı kendime çekmiş ve kollarımı bacaklarıma dolamış bir halde telefona bakıyordum. Ağlayışım dinmişti ama içimdeki ateş henüz sönmemişti. Görkem'e kızmaktan çok kendime kızıyordum. Nasıl anlamamıştım? Oysa ki hep beraberlerdi. Her şey gözümün önünde olup bitmişti ve ben hiçbir şey görmemiştim. Aptalım ben, aptal.

Yorganımı üstümden fırlatıp kalktım. Odanın içinde pijamalarımla ileri geri yürüyüp düşünmeye başladım. Kafayı yiyecektim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Kendimi dımdızlak ortada kalmış gibi hissediyorum. Sanki Görkem benim hayatımdı ve ben hayatımı kaybetmiştim. Gözümden istemsiz düşen yaşları sildim. Kafama art arda vurarak kendime söylendim.

"Aptal! Aptal! Nasıl anlamadın? Unut onu, unut, unut unut..!"

Kendimi yere atıp dolabıma yaslandım ve kafamı kollarımın arasına alarak içli içli ağlamaya başladım. Ağlamaktan nefret ediyorum çünkü hiçbir işe yaramıyordu, acımı hafifletemiyordu.

Beni karanlıkta yalnız bırakmıştı. Hiçbir şey göremiyorum, kayboldum. Yolumu bulamıyorum. Ne yapacağımı bilmemek beni öldürüyor.

Komodinde duran telefonumun titrediğini duyunca hızla telefona uzandım. Arayan Sinan'dı.

O ne yapacaktı? Ne anlatacaktı? Gerçekten bunu savunabileceğini mi sanıyordu? Görkem'in suçsuz olduğunu mu söyleyecekti ne yapacaktı?!

Aslında telefonu açmayacaktım. Ama ona beni bir daha aramamasını söylemek ve yaptığı şeyin ne kadar saçma olduğunu ona hatırlatmak istedim.

"Ne var Sinan? Neden arayıp duruyorsun? Şaka mısın sen, bana Görkem'i mi savunacaksın!?"

"Dilara, lütfen kapatma ve dinle beni. Benim kimseyi savunduğum yok, ama bana ne olduğunu anlatman lazım-"

"Ne olduğunu anlatayım da arkadaşının hangi yalanının ortaya çıktığını bil de ona göre davran. Amacın bu mu? Diğer yalanlar ortaya çıkmasın diye anlatmamı istiyorsun! Yemezler Sinan!"

Sinirimi bozacak bir kahkaha attı. "Ne! Ne! Dilara sen piyanoyu bırak tamam mı, senaryo yazma sektörüne gir. Maşallah böyle bir yetenek kaybolmasın, böyle kurgu gücü olan birini biz yanımızda çalıştırarak sana haksızlık ediyoruz. Manyak mısın kızım sen, o nasıl hayal gücüdür? Aklından neler geçiyor senin?"

Burnumu kolumla silip saate baktım. Telefonu geri kulağıma götürdüm. "Lütfen, beni bir daha arama. Savunmanı dinlemek is-"

"Ya sana savunma yapan kim? Ben sana sadece ne olduğunu soruyorum. Görkem'e sorabilirsin diyeceksin haklı olarak. Ama söylemiyor kanki mecbur senden öğreneceğim. Baktım sen de söylemiyorsun, kafamdaki ihtimalleri değerlendirerek kapı çalacağım. İlk ihtimalim de Turgut'un sana karşı Görkem'e uydurduğu bir yalan?" dedi sorgular gibi.

"Yalan değil, Görkem bunu doğruladı."

"Ha yani, Turgut'un bile bildiği ve benim bilmediğim bir şey. Pes! Yazıklar olsun size. Nankörler... Neyinizi eksik ettim? Bunu mu hak ediyorum ben? Hahah, sinirim bozuldu." deyip kahkaha attı.

"Sinan ne diyorsun ya?" deyip gözlerimi sildim. "Ben bu haldeyken nasıl böyle konuşuyorsun?"

"Sana da iyilik yaramıyor. Acını biraz olsun unutturmaya çalışıyorum. Hem merak ediyorum. Benim bildiğim bir şey mi öğrendin yoksa benim bile bilmeyecek kadar büyük bir şey mi öğrendin? İnan bana amacım Görkem'i savunmak değil. Benim tek düşündüğüm şey sensin. Hadi, güven bana."

İçimden gelen ağlama hissine yenik düşerek yeniden ağlamaya başladım. Sınan'a anlatırsam rahatlayacaktım sanki ama bir şey beni durduruyordu. Ona güvenip güvenmemek arasında kalıyordum. Bir yanım, Görkem'in yakın arkadaşı olduğu için onu savunacağını söylüyor, bir yanımsa niyetinin olayları tatlıya bağlamak istediğini savunuyordu.

PİYANİSTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin