Belirsizlik.
Şu anda tek hissettiğim şey buydu ve bu durumdan nefret ediyordum. Kendimi ne yapacağımı bilemez bir halde hissediyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. En kötü ihtimal bile belirsizlikten iyidir sözünün kıymetini şu anda çok iyi anlıyordum. Hiçbir şey belli değildi.
Kucağımda kanlar içinde yatan Görkem'e baktım. Operasyon gününde gördüğüm kan miktarı kadar çok olmasa da bedeni kan doluydu. Başka bir yerinden vurulup vurulmadığını kontrol ettim ve hızlıca koltuk altlarından tutup çekiştirerek arabasına kadar götürdüm. Neyse ki narin kızlardan değildim, kendimi fiziken çok güçlü hissediyordum. Zor da olsa onu bir şekilde arabasına -cebinde arabanın anahtarlarını bulmuştum- bindirdim. Arka kapıyı hızlıca kapattım ve şoför koltuğuna geçtim. Sanırım ehliyet aldıktan beridir ilk defa araba kullanacaktım. Aslında heyecanlanmam gerekirdi ilk defa direksiyon başına geçtiğim için ancak Görkem'in bu halde oluşu hiçbir şekilde heyecan yaşatmıyordu bana . Ve ben bu durumdan çok memnundum.
Hızlı bir şekilde arabayı çalıştırdım ve gazın pedalına yüklenerek hastaneye doğru sürmeye başladım. En son tedavi gördüğü hastaneye götürecektim onu. Fazla uzakta olmadığı için kısa sürede gelmiştim bile. Siyah Mercedes'i kenara park ettim ve arabadan indim. Hiç kimseye seslenmeme gerek kalmadan sedye ile birlikte arabanın arka kapısının dibinde bitmişlerdi bile. Buna sevinerek sedye ile birlikte içeriye götürülen Görkem'in peşinden gittim. İçimde büyük bir endişe yoktu. Onun iyi olacağına kalpten inanıyordum çünkü. Gelmeden önce Sinan'a haber vermiştim ve evdeki yangınla ilgilenmesini istemiştim. Gelirken söndürmüştüm ama her ihtimale karşı yine de kontrol etmesi çok iyi olacaktı. Selçuk da aramıştı beni yolda iken ama acil hastaneye gittiğimi söylediğimde hemen geleceğini söyleyip kapatmıştı telefonu. Şu an düşünmem gereken bunlar değildi. Görkem'in bayılmadan önce bana söylediği son sözü düşünüyordum. Benim zarar görmemem için mi bu kadar evde durmamamı istediğini belli ediyordu? Ah hayır kalbim, bundan saçma sapan bir anlam çıkarma. O evde Ceyda yaşarken neden Ceyda'yı korumamıştı? Beynim buna hemen bir cevap bulmuştu: Öğrendiğime göre Ceyda ve Görkem hiç bir arada o evde kalmadılar. Belki de hedef Görkem olduğu içindir, ne de olsa Ceyda o evdeyken Görkem orada değildi. Mantıklı.
Kafamdaki sesleri susturamadığım için dinlememeye başladım. Bıraksam saçma sapan konuşmaya devam edeceklerdi. Ve bana fazladan ağırlık yapıyorlardı. Derin bir nefes alıp dışarıda bir yere oturdum. Biraz rahatlamak istiyordum. Kafamdaki sesleri dinlemek değil, ne yapmam gerektiğini düşünmek istiyordum. Ama beynim bana sadece tek bir şeyi mantıklı görüyordu.
"Dilara!"
Duyduğum ses ile birlikte ileriye baktım. Selçuk, Sena ve Müge telaşlı bir halde buraya doğru geliyorlardı. Ayağa kalktım ve onlara karşı gülümsemeye çalıştım. Zira gülümseyecek halim yoktu. Müge boynuma atılıp sarılırken Sena ve Selçuk birbirine bakmakla meşgüldüler.
Selçuk birden kafasını bana çevirerek, "Sen iyisin Dilara. Hastanedeyim deyince korktuk biz de başına bir şey geldi sandık ama iyiymişsin. Güzel. Neden buradasın?" diye sordu.
Derin bir nefes aldım ve otururdum. "Patronumun dikişleri patladı, o yüzden." Bunu söylediğimde yüzlerini ekşilterek üzüldüler.
Selçuk, "Kanka, sen neden hâlâ bu adamın yanındasın Allah'ını seversen! Görmüyor musun başına gelmeyen kalmadı."
"Selçuk para kazanmak zorundayım ve en kârlı bu şekilde kazanabilirim."
Sena bana sinirle baktıktan sonra, "Solçok poro kozonmok zorondoyom. Kızım sen mal mısın, öldüğünde o para bir boka yaramayacak haberin var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST
ChickLitBir erkek bir kadın. Huyları suları birbirine ters düşen iki kişi. Her şey olmadık bir kazayla başlar. Biri mutlu neşeli diğeri buz gibi soğuk. Komik bulduğu her şeye gülen bir kız, ve hiç gülümsemeyen zor bir adam. Herkesi etkileyen bu kız açık söz...