HAZIRLIK

462 17 1
                                    

Her zamanki gibi rutin bir şekilde uyanıp aile sofrasında kahvaltımızı yapıyorduk. Abim kahvaltıda yoktu çünkü sabah kahvaltıyı dışarıda yiyeceğini söyledi. Kahvaltıda annemde yoktu. Çünkü o da aç olmadığını söylemişti. Ve aile kahvaltısında sadece ben ve ablam vardı. Bugün, her zamanki gibi rutin bir şekilde uyanıp aile sofrasında kahvaltımızı yapamıyorduk işte.

Ben kursa gitmek üzere evden çıkmıştım. Ablamda annemin işe gitmemesini kendi lehine çevirip Kadir ile buluşacak. Neden bilmiyorum ama kendimi fazlalık gibi hissediyordum. Eve hiçbir katkım yok. Bende ailemin elinden tutabilirim.

Aslında bu hafta kursa istediğimiz saatte girebiliyorduk. Selçuk'tan almıştım haberi : Bu hafta bir parça bulana kadar hoca bizi rahat bırakacak. Yavaş adımlarla yürürken tanıdık bir siyah araba önümü kesmişti. Kim olduğunu tabii ki de tahmin ediyordum. Arabadan inip havalı bir şekilde yanıma geldi.

"Naber kanki?" deyip gözlükleri çıkardı.

"Ne var Sinan?" dedim kollarımı birleştirerek.

"Bişeyler ısmarlayayım konuşacaklarımız var," dedi.

"Sinan! Reddediyorum. Patronuna da söyle,"

"Patron değil; ortak. İkincisi bence beni dinlemelisin. Ben olsam kendimi dinlerdim. Buraya senden imza almaya geldim ve bence anlatacaklarımdan sonra beni hiç yormayıp imzalayacaksın ve ertesi gün gelip provalara başlayacaksın."

"Sinan bak, gerçekten istemiyorum. Miktarda da gözüm yok benim."

"Miktar demedim ki ben zaten? Severek yapacağın bir iş için miktar önemli midir ki sence?"

"Sinan çekilir misin önümden?"

"Kanki konuşmalıyız."

"Sinan çekil git önümden,"

"Hadi ama Dilara bunu konuşmalıyız. Sana yemin ediyorum eğer teklifimi adam akıllı dinlersen çekilip gideceğim. Teklifi beğenmezsen de gel yüzüme tükür! Bu kadar diyorum sana. Bu kadar uğraşıyorsak bir bildiğimiz var demektir değil mi?"

Eğlenceli Sinan bile böyle sinirle konuştuğuna göre gerçekten bir şeyler olabilir dedi içimdeki ses. Yüzüne bir şeyler anlamak için uzun uzun baktım. Sesimin çıkmadığını görünce kafasını hafifçe yana yatırdı ve cevabımı bekledi.

"Tamam seni dinleyeceğim ama dediğin gibi ne sen ne de ortağın gelmeyecek bir daha,"

"Sana yemin ediyorum bak," dedikten sonra arabasının kapısını açtı ve binmemi işaret etti. Etrafıma göz gezdirdikten sonra tereddütle bindim.

Kısa bir yolculuktan sonra büyük bir kafenin önünde durduk. Sinan önden gidip oturacağım sandalyeyi çekti ve gidip oturdum. O da karşıma oturduğunda, "Dinliyorum," dedim.

"Ne içmek istersin? Yada aç mısın?"

"Sinan! Ne acıktım ne de susadım. Anlat da gidelim."

"Bir şeyler içmeden olmaz ama," deyip garsonu çağırdı ve iki tane orta şekerli kahve istedi.

"Kanki anlatıyorum. Söyleyeceklerimi önemsiz diye düşünüp dinlememezlik yapma lütfen."

"Kulağım sende Sinan"

"Bu iş bizim için de önemli, senin için de önemli. Ortak yaralı yaralı sırf bu anlaşma için uğraşıyor. Onun dilinden anlamadığın için ben geldim."

"Yaralı mı?"

"Yaralı. Yarası tam kapanmadı henüz. Bazen kanayabiliyor. Neyse devam ediyorum."
"Biz yurt dışında bizim gibi bir tasarım şirketiyle anlaşma sağladık. Bunun için de - ne kadar gereksiz bulsam da - bir orkestra ortamı kurup seyirci toplamamız gerekli. Ve bu orkestrada piyano başrol olacağı için güzel çalacağına inandığımız birini istiyoruz. Seyirci işini biz hallederiz. Seni ne kadar etkiledi bilmiyorum ama bir düşün kanki kocaman bir ortam, orkestra, orkestra şefi, sen ve büyük iş adamları. Miktarı hiç katmıyorum işin içine bile. "dediğinde gözlerimi büyüterek ona bakmaya devam ettim.

PİYANİSTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin