Bir söz vardı; umutlu olursan mutlu olursun, umutsuz olursan da mutsuz olursun..
Ben umutluyum. Ve mutluyum. Kötü olan hiçbir şey yanıma uğramayacaktı. Her şey yoluna girecekti.Her şey yolundaydı. Ancak uzun süren bir bekleyiş korkutmaya başlatmıştı beni. Evet, yirmi dört saat bile beklerdim Görkem'in uyanmasını ama doktorun ameliyathaneden çıkmasını üç saat boyunca beklemek korkutuyordu. Artık bir doktor çıksın da ne var ne yok anlatsın istiyordum. Her şey yolunda mıydı?
Sinan'ın çalan telefonu üzerine dikkatim dağıldı ve afallamış bir hale büründüm. Kafamın içi o kadar Görkemle dolmuştu ki etrafımda ne var ne yok önemsemez olmuştum.
"Efendim Ceyda?"
Sinandan duyduğum ses ile birlikte birden ona döndüm. Bu kadının adını duymak istemiyorum. Tam bir sülük olmalı.
"Defile mefile yok! Hiçbir şey Görkem'den daha önemli değil anladın mı?"
Gözlerimi devirerek Sinan'a yakınlaştım. Çünkü onun sinirlendiğini anlıyordum. Bende sinirleniyordum. Bu kadının bir yerlerden birdenbire ortaya çıkması sinirlerimi bozuyordu.
"Ceyda, cidden bu durumda işini mi düşünüyorsun?"
Sinan'ın ikinci konuşmasından sonra kulağımı telefonuna yakınlaştırdım ve söylediklerini dinlemeye çalıştım.
"Yarım akıllı, ben mi kaybettim tasarımları? Ben o tasarımları giyerek para kazanıyorsam bu saçmalığın bir yolunu bul. Bay bay." Ve bir dıt sesi.
Kapanma sesiyle birlikte kafamı uzaklaştırdım ve ayağa kalktım. Kaçamak bir bakışla Sinan'ın suratına baktığımda çok umrundaymış gibi görünmüyordu. O da benim gibi Görkem'in şu kapının ardından çıkması derdindeydi. Çıksın da bir rahatlasak kafasındaydık. Derdimizin dermanını bulmak çok zaman almamıştı.
🔶
Yaklaşık yarım saatin sonunda sedye ile birlikte ameliyathaneden çıkan doktorları gördüğümüzde Sinan ile birlikte ayağa fırlamıştık. Sonunda çıkmıştı. Beklemeye değmişti. Doktorları görmek ilk defa bu kadar mutlu ediyordu beni.
"Çekilir misiniz şuradan?"
Doktorun sesiyle birlikte kenara geçtim ve sedyenin üstündeki adamı görmeye çalıştım. Ayaklarını gördükten sonra aşağıdan yukarıya bütün bedeni yavaş yavaş göz menzilime girmeye başlamıştı. Göğsünde düzgün sarılmış bir sargı vardı ve hiç kan yoktu. Bu en sevdiğim manzaraydı. Yüzünü görebilmek için süzüyordum onu. Gözlerini görür görmez uzunca bir iç çektim. Yarı açık gözleriyle çok yorgun bakıyordu tavana. Sanki ameliyat boyunca her şeyi hissetmiş gibiydi. Bu manzara beni kötü etkilemişti, nedenini bilmiyorum. Gözlerini seyredip yanından yürürken garip bir şey gördüm. Bir su damlası. O yorgun düşmüş gözlerden akan küçücük bir damla yaş. Gözlerimi bir an üzerinden çektim ve ellerimi gözlerime götürerek derin bir nefes aldım. Ona tekrar döndüğümde bir yaş daha aktığını gördüm. Bu akan iki yaş kalbime düşen bir asit gibiydi. Yakıyordu. Hem onu hem beni...
Görkem yoğun bakım odasına girerken hemşireler ben ve Sinan'ı tutarak içeriye girmemizi engelledi. Onu o kadar çok görmek istiyordum ki, hemşirenin bu hareketi beni hayal kırıklığına uğramıştı. Onu görebilmek için nelerimizi vermiştik. Ancak Sinan iç sesimi duymuş gibi konuştu.
"Oraya girme, buraya girme! Bu ne biçim sistem! Devlet sırrı saklamıyorsunuz, alt tarafı adam pışpışlıyorsunuz bırakın da bir görelim!"
Sinan'ın söylemine göz devirdikten sonra cevap verdiler.
"Beyefendi şu anda hiçbir şekilde içeri giremezsiniz. Bunu anlamamakta neden bu kadar ısrar ediyorsunuz. Hayır, anlamama gibi bir sorununuz varsa üst katta işini çok iyi yapan psikiyatrilerimiz var. Ziyareti ancak yarın yapabilirsiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST
ChickLitBir erkek bir kadın. Huyları suları birbirine ters düşen iki kişi. Her şey olmadık bir kazayla başlar. Biri mutlu neşeli diğeri buz gibi soğuk. Komik bulduğu her şeye gülen bir kız, ve hiç gülümsemeyen zor bir adam. Herkesi etkileyen bu kız açık söz...