GÖRKEM

323 15 4
                                    

İçimde büyük bir buruk vardı. Kendime kızgındım. Benden istenilen bir şeyi adam gibi yapamamıştım. Yapamadığım için suçlu değildim ama kendimi çok suçlu hissediyordum. Bana olan güvenlerini boşa çıkartmıştım..

Görmek istemediğim manzara için, ellerimin arasına alıp eğdiğim kafamı yavaşça kaldırdım. Ölüm sahnesini görmek istemiyordum. Hıphızlı atan kalbim şu anda daha hızlı atmaya başlamıştı. Laptopun ekranında gördüğüm yazı da bana anlamsız gelmeye başlamıştı.

Sinyal yok.

Bodrum katta iletişim araçlarının işe yaramayacağını hatırladığımda endişemi hafifletmiştim. Ancak ne olduğunu görmemiştim. Sinan Görkem'e yetişmiş miydi? Ölmesine engel olmuş muydu? Bilmiyorum. Tek istediğim ikisinin birlikte bu arabaya dönmeleriydi.

***

Yaklaşık otuz dakikadan sonra kaygım hat safhadaydı. Sinan ve Görkem'in şimdiye kadar gelmemesi beni korkutmuştu. İçimde büyük bir kaygı vardı. Ne yapacağımı bilmiyorum. Yoksa bu Turgut ikisinin birden kafasına mı sıkmıştı.? Aklıma gelen düşünceyi kafamdan atarak bu duruma ihtimal vermemeye çalıştım. Laptopa baktım ve görüntü gelmesini bekledim ancak ondan da umut yoktu. Gözümün yaşlandığını fark ettiğim anda yanağıma düşen gözyaşını sildim. Kötü düşünmemeliydim. Onlar geleceklerdi.

***

Önceki bekleyişimin ardından geçen iki saatin sonunda hâlâ gekmediklerini gördüğümde kendimi hızla arabadan attım ve koşar adımlarla şirkete doğru gittim. Ne olduğunu görmem gerekiyordu. Burada ne olacağını bilmeden bekleyemezdim. Şirketten içeri girdiğimde hiçbir şeyi umursamayıp bodrum kata doğru koştum. Bir an merdivenlerden düşecek gibi olsam da son anda trabzanlara tutunmayı başarmıştım. Koridor boyunca koşup Turgut Asil'in odasına vardım. Umursamadan kapıyı açıp bodoslama içeriye girdim. Gördüğüm manzara karşısında gözlerimin bir an kör olmasını istedim. Ancak her şeyi görmüştüm. Kendime lanetler okumak istiyordum. Neden iki buçuk saat öncesinden gelmemiştim? Yerde bir beden ve göğsünden hâlâ kanlar akan, izleri ayağıma kadar gelen bir kan gölü...

Böyle bir manzara ile karşılaşsanız siz önce ilk ne yapardınız? Ben binayı yıkacak kadar büyük bir çığlık attım da. Bu kan gölü kanımı dondurmuştu. Korkuyla kanların arasından yürüyerek yerde yatan Görkem'e uzandım. Kanın geldiği nokta göğsünün sağ yanıydı. Korkumdan kalbin hangi tarafta olduğunu bile unutmuştum. Hangi noktada telaşlanmam gerektiğini bilmiyorum. Gözlerimden gelen yaşları tutamayıp elimi ağzıma götürdüm. Aslında ağlamayı seven biri değilim. En son ne zaman ağlamışımdır bilmiyorum. Ama bu sefer ağlayabilirdim. Ve ağlıyorum. Ağlaya ağlaya etrafa bakındım ve göğsüne bastırmak için bir şey aradım. Hiçbir şey bulamadığım anda üstümdeki switshortu çıkardım. Nasıl göründüğüm umrumda değildi. Görkem'in kamera takmak için açtığı deliği yırtarak büyük bir kumaş çıkarttım. Yırtık tarafı arkama alıp switshortu bu sefer ters giyindim. Elimdeki kumaşı yarasına bastırdım ve etrafıma tekrar bakındım. Sinan çalışma masasının üstünde baygın bir şekilde yüzüstü uzanıyordu. Kafasının kenarında kanayan bir yara vardı. Görünüşe göre onun durumu Görkem kadar tehlikeli ve korkunç değildi. Burada iki saattir kan döken bir adamdan daha kötü olamazdı. Onu uyandırabilirsem bana yardım edebilirdi.

"Sinan!"

Seslenişimden hiçbir fayda oluşmamıştı. Zaten sesle uyanabilseydi ilk çığlığımdan uyanırdı. Görkem'in yarasına bastırma işine kısa bir ara verip hızla Sinan'a doğru koştum. Yüzünü ellerimin arasına alarak uyandırmaya çalıştım.

"Sinan uyan!"

Temaslarımın ardından gözlerini hafifçe kırpıştırmaya başladığında daha çok sallamaya başladım onu. O uyanmalıydı. Sonunda gözlerini açtığında afallamış bir haldeydi.

PİYANİSTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin