Belirsizliğin çok kötü bir şey olduğunu söylemiş miydim? Söylemediysem dinleyin, söylediysem bir daha söylüyorum. Belirsizlik çok kötü bir şey...
Ne yapacağımı bilmiyorum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Ne olacağını bilmiyorum. Sanki kocaman bir dev, iki parmağıyla yakamdan tutup beni karmakarışık bir labirentin ortasına öylece bırakmıştı. Her yanım duvar.. Önümde yollar var, bazıları çıkmaz, bazıları dönüp dolaştırıp aynı yere getiriyor, bazıları ise bu labirentten çıkmamı sağlıyor. Ama ben hangi yoldan gideceğimi bilmiyorum. Ancak tek bir şeyi biliyordum. Olduğum yerde durup beklersem kimse beni buradan kurtarmayacaktı. Ne aklım, ne kalbim...Şu anda kendi yatağımda yorganımı kafama kadar çekip uyumaya çalışıyordum. Dağ evinden geleli neredeyse bir hafta olmuştu. O günden beridir yataktan çıkma isteğim yoktu. Görkem ile sadece çok kısa bir diyaloğumuz olmuştu dönmeden önce.
"Üzgünüm, bir daha böyle bir şey olmayacak."
"Lütfen!"
Diyalog muydu, orası da belli değildi. Çünkü ciddi ve çatık kaşlarıyla kurduğu bu cümleden sonra ona "Lütfen" den başka hiçbir şey söyleyememiştim. Neden apar topar döndüğümüzü bile söylememişti. Yoksa artık umdunda değil miydim?
"Hayır!" deyip kafamdaki yorganı kaldırdım. Böyle bir ihtimalin olmasını istemiyordum. Ben ona hiçbir şey yapmamıştım ki... Birdenbire karşımda bana doğru bakan beş çift göz gördüğümde şaşırdım. Neden böyle başıma toplanmışlar? Annemin korkulu bakışları, ablamın sıkılgan bakışları, Selçuk'un anlamsız bakışları ve Müge ile Sena'nın kızgın bakışları tam tepemdeydi. Selçuk bizim evde olduğuna göre abim evde değildi anlaşılan. Hepsine anlamsız gözlerle bakıp, yorganı tekrar kafama çekecekken Sena'nın sert eli yorganı geri çekti.
"Kızım sen hasta mısın? Kalk artık şu yataktan! Bak ben çok mutluyum, hiç senin bunalımını çekemem."
Selçuk, "Dilara bu ne şimdi? Hadi kalk da iki gezmeye gidelim. Bak çok güzel yerlere götüreceğim seni. Çok eğleneceğiz hepimiz." deyip gülümsedi. Ama benim tepkisizliğim karşısında yüzünü düşürdü.
Ela ablam araya girdi. "Ben denedim Selçuk. Eğlence falan sökmedi."
"Lütfen sohbetinizi salonda yapın, ben uyuyacağım." deyip yorganıma uzandım ve kafamın üstüne çektim. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Sadece öylece uyumak istiyordum.
Annemin seslenişi üzerine yorganımı yeniden kafamın üstünden usulca kaldırdım. "Kızım. Kalk bari iki lokma bir şey ye. Açlıktan gebereceksin!"
Ela ablam gözlerini devirerek kendi yatağına oturdu. "Aman anne, bırak. Kendi bokunu yesin. Bu kadar kişi başında kalkması için bekliyor, yaptığı saygısızlığa bak!"
"Abla! Rica ediyorum saçmalama!"
"Ya Dilara. Neyin var? Bir sorun mu var? Söylersen çözebiliriz." Müge yanıma oturup elimi tuttu.
"Sizin çözebileceğiniz bir şey yok çünkü daha ortada sorun yok."
Selçuk, "Kızım o zaman niye böylesin? Hadi kalk, kalk. Hastaneye gidelim o zaman," deyip kolumdan tuttu ve beni yataktan çekiştirmeye başladı.
"Ya bırak!"
Sonunda pijamalarımla yataktan çıkarıldığımda sinirle etrafımdakilere baktım. Tamam, bir haftadır doğru düzgün hiçbir şey yememiş ve yataktan çıkmamış olabilirim ama bu onların başıma toplanmasını gerektirmez.
"Giyin, gidiyoruz Dilara."
"Selçuk, gerçekten gelmek istemiyorum. N'olur anlayın beni."
Kısa bir sessizlikten sonra uzun süredir konuşmayan Sena konuşmaya başladı. "Ayh Dilara! Yeter ama yani. Sıkıntın neyse anlat da çözelim. Yemin ederim sabrım tükendi. Noldu sana ya? Sen benden daha manyaktın, şu haline bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST
ChickLitBir erkek bir kadın. Huyları suları birbirine ters düşen iki kişi. Her şey olmadık bir kazayla başlar. Biri mutlu neşeli diğeri buz gibi soğuk. Komik bulduğu her şeye gülen bir kız, ve hiç gülümsemeyen zor bir adam. Herkesi etkileyen bu kız açık söz...