Herkesin uyuduğu saatte uyanık olan tek kişi bendim. Eve geldiğimden beri yatağımda uzanıp sebepsizce uyuyamıyordum. Sinan'ın saçma sorusundan sonra ona ne saçmaladığını bağırıp sorarak evden ayrılmıştım. Tabii hiçbir şekilde beni ciddiye almamıştı. Ona yardım ettim diye onu sevdiğimi düşünmesi büyük bir şaçmalıktı.
Karanlık tavana bakmayı kesip sağ omzumun üstüne yattım. Uyumadan önce saati kontrol ettikten sonra geç de olsa sonunda uyumayı başarabilmiştim. Bu büyük bir başarıydı kafam doluyken uyuyabilmek.
Ertesi güne çok geç saatlerde uyanmıştım. Aslında sabahın sekizinde iş yerinde olmam gerekiyordu ancak bakıcılık muhabbeti çıktığı için akşamki alarmımı kapatmıştım. Bugün iş yerine gitmediğime göre kesinlikle o eve gitmem gerekiyordu. Kendimi böyle bir zorunluluğun içinde görmüyordum tabii ki de ama sonuç olarak işe gitmemiştim bugün ve bunun sonunda anlaşılacak olan o eve gideceğimdi. Gidip gitmeyeceğime kahvaltı masasında çayımı karıştırırken karar verdim. Ben şu anda kahvaltımı yapıyordum. Görkem evinde yalnız başına yapabilmiş miydi kahvaltısını acaba? Belki de kendine zarar vere vere bir şekilde yapabilmiştir. Bu ihtimalin çok kötü olduğuna karar verdiğim anda gitmeye de karar vermiştim. Her ne kadar gururum durdurmaya çalışsa da beni ayaklarım bundan bağımsız olarak gidecekti. Evde hiç kimse yoktu ve bu yüzden ev sessizdi. Sessizlik her zaman bana iyi geliyordu. Bugünde iyi geliyordu.
Bir taksiye atlayıp Görkem'in evini tarif etmiştim yol boyu. Aslında Görkem ile birlikte iki farklı yakadaydık ama çok yakındık. Birbirimize doğru gittiğimiz her zaman İstanbul Boğazı'ndan geçmenin farklı bir duygusu vardı. Kafamdaki seslere betimlemeleri kesmesini söyleyip dikkatimi yola verdim. Çok uzun sürmeden sonunda Ortaköy sahiline gelmiştim. Hatırladığım yoldan yürüyerek Görkem'in evine ulaşmıştım. Evin zilini çalmadan önce üstüme başıma baktım. Haki renk gömlek ve siyah bir pantolon giyinmiştim. Kahverengi saçmalarımı tek bir tarafıma topladım. Derin bir nefes aldıktan sonra zile basmıştım. Neden zorlanıyordum ki ? Altı üstü bir kapı ziline basacaktım ve karşıma Görkem çıkacaktı. Bu kadar mı zor geliyordu bana bu? Zaten kapının açıldığı falan da yoktu. Kendime sinirlenmeye başladığım gibi Görkem'e de yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyordum. Arka arkaya sıraladığım basışlarıma karşılık gelmiyordu. Biraz geri çekilip evi süzdüm. Üst kattaki camların hiçbirinde perde yoktu. Burayı bilmeyen biri bu evin boş olduğunu düşünebilirdi. Kafamı sinirle sağa sola yatırdıktan sonra kapıya doğru yeniden yürüdüm. Ağzımın içinden yanaklarımı ısırarak parmağımı uzun süre zilin tuşuna bastırdım. Öyle ki işaret parmağım kıpkırmızı olmuştu. Kapı bir anda büyük bir gürültüyle açıldığında sadece birkaç saniye basmaya devam ettim. Karşısında beni gören Görkem sertçe bileğimi kavrayarak elimi zilden uzaklaştırdı.
"Yeter be!" diye bağırıp koyulaşmış mavi gözleriyle bana baktı. Bağırışının şiddettinden zerre kadar tırsmamıştım. Çünkü onu sinirlendirdiğim kadar o da beni sinirlendirmişti. Yarı çıplak olduğunu bile sonradan fark etmiştim.
"Kalkıpta kapıyı açmaya tenezzül bile edemiyor musun?" dediğimde bana daha çok yakınlaşıp sinirimi söndürecek cümleyi kurmuştu.
"Zorlanıyorum!" dedikten sonra sanki bunu söylediğine pişman olmuş gibi gözlerini yumdu. Tuttuğu bileğimi bıraktı ve içeriye doğru yürüdü. O gittikten sonra derin bir nefes alıp ben de peşinden yürüdüm. Salon hala aynıydı. Dağınık... Biraz yürüyüp ilerledikten sonra Görkem'in solda duran mutfağa girdiğini gördüm. Salona son bir bakış attıktan sonra ben de mutfağa döndüm. Ve gördüğüm manzara karşısında şaşkına döndüm. Yerde kırılmış bardaklar, sürahiler, dökülmüş meyve suları kısacası kahvaltılık ne varsa hepsi masada değil yerdeydi. Gözlerimi yerden çekip masanın kenarında duran Görkem'e diktim. Göz göze geldiğimiz anda gözlerini kaçırıp bakışlarını cama doğru çevirdi. Bu haliyle etrafı dağıtıp annesinden utanan bir çocuk gibi duruyordu. Bu halini gördüğümde gülümsemeden edemedim. Ama burada üzerinde durulması gereken ciddi bir konu vardı. Görkem gerçekten de bu kadar mı kısıtlı hareket ediyordu? Kendime içimden iyi ki geldin diyerek yerdeki cam kırıklarına doğru yaklaştım. Eğilip büyük parçaları toparlarken Görkem'in sesini işittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST
ChickLitBir erkek bir kadın. Huyları suları birbirine ters düşen iki kişi. Her şey olmadık bir kazayla başlar. Biri mutlu neşeli diğeri buz gibi soğuk. Komik bulduğu her şeye gülen bir kız, ve hiç gülümsemeyen zor bir adam. Herkesi etkileyen bu kız açık söz...