Multimedia : Dilara'nın Çalacağı Parça (Hans Zimmer - Interstellar)
Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki ritimlerini notalara döksem çalmaya hızım yetmezdi. Orkestraya katılmak daha birkaç ay öncesine kadar ulaşılması zor bir hayal iken, şimdi kendimi orkestranın olmazsa olmazlardan biri gibi hissediyorum. Bu kadar büyük bir sahne, yüzlerce seyirci, onlarca enstrüman... Hepsi bizi dinlemek için buradaydı.
Sahne arkasındaki hazırlıklardan sonra toplu olarak sahneye çıktık ve herkes enstrümanının yanına geçti. İlk notayı ben çıkartacaktım. Çok beklemeden parmaklarımı harekete geçirmiştim. Bazen bir melodi satırlarca sözden daha anlamlı geliyordu bana. Hiçbir şeyin dikkatimi bozmasına izin vermedim. Görkem'i görmem orkestrayı etkiler diye seyircilere bile bakmamıştım.
Pozitif duygularla orkestra sonlandığında selam vermek için seyircilerin önünde dizildik. Sahne arkasına geçer geçmez kendimi bir kanepeye atmıştım. Kalabalığın içinde Görkem ve Sinan'ı gözlerimle aradım. Enstrüman çalanlardan biri omzuma dokunduğunda gözlerimi kapının tarafından ayırarak ona döndüm.
"Kadere bak, aynı orkestraya denk geldik yeniden. Çok güzelsin bu arada."
Turgut Asil'i birdenbire karşımda görmeyi beklemiyordum. Şaşkın bir halde baktım bir süre ona. Bedenimi birdenbire bir korku sarmıştı. Çünkü Görkem buradaydı. Ve eğer yanıma gelirse üçümüz ilk kez bir arada olacaktık ve kötü şeyler olabilirdi.
"Senin ne işin var burada?" diye hışımla sordum.
"Keman virtüözüyüm, canım. Unuttun mu? İlk karşılaşmamız da orkestra aracılığıyla olmuştu, gözlerinin içi parlarken heyecanını almaya çalışmıştım elini tutarak... Muhtemelen ilk orkestrandı. Değil mi?"
Kafamı salladıktan sonra, bir an önce benden uzaklaşmasını istedim. "Anladım. Beni rahat bırakır mısın, şimdi?"
Hiç tavrını bozmadan yanıma oturdu. "Sen niye bu kadar gerildin bakıyım? Söyle, sana kötü davranan biri mi var?"
"Asil olmayan Turgut! Benimle ilgili olan hiçbir şey seni ilgilendirmez anladın mı?" deyip oturduğum yerden kalktım. Partmantodan kabanımı hızlıca giyinip sahne arkası kapıdan dışarı attım kendimi. Gözlerimi etraflıca gezdirdikten sonra cebimden telefonumu aldım. Önce Sinan'ı aradım. Birkaç defa çalmıştı ama açmamıştı. Sonra Görkem'i aradım, ama telefonu kapalıydı. Ardından yeniden Sinan'ı aradım. Açmayınca mesaj attım.
Nerdesiniz Sinan!?
Yaklaşık yarım saatten uzun bir süre boyunca ıssız caddede beklemiştim. Telefonum hep elimdeydi. Gözlerim dalmıştı artık. Görkem ve Sinan'a ulaşamıyordum. Burada değillerdi. Eve gidemiyordum çünkü çantam Görkem'in arabasında kalmıştı. Sinan'ın attığı mesajdan sonra beklemeyi bırakmıştım zaten. Sadece bir kaldırımın üstünde öylece durup caddeye bakıyordum.
Orada değiliz.
Çok geç gelen mesaja cevap vermek bile istememiştim. Belki de önemli bir işleri çıkmıştı. Ve birazdan gelirlerdi.
"Dilara? Sen gitmedin mi?"
Sesin geldiği yöne bile bakmadım. Sadece öylece caddeye bakmaya devam ettim.
"Görkem veya Akın'ın seni burada böyle bırakmaları gerçekten de çok görgüsüzce değil mi? Bir saattir burada öylece durup onları mı bekledin?"
"Kes sesini! İşleri çıktı ve birazdan gelecekler. Seni de ilgilendirmez ayrıca."
Bu söylediğime o kadar çok inanmak istiyordum ki.. Ama geçen her dakikada umudum yitiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST
ChickLitBir erkek bir kadın. Huyları suları birbirine ters düşen iki kişi. Her şey olmadık bir kazayla başlar. Biri mutlu neşeli diğeri buz gibi soğuk. Komik bulduğu her şeye gülen bir kız, ve hiç gülümsemeyen zor bir adam. Herkesi etkileyen bu kız açık söz...