-
İnsanı en çok yaralayan, kendisini ifade edemediği anlarda boğazında oluşan yumruydu. Yutkunamaz, konuşamazdı da insan. Yalnızca çenesini sıkar, acısını yüreğinin derinlerinde hissederdi.Ben bunu hep yaşamıştım ama en çok acıtan bu olmuştu. William gözlerimin içine bakıp dinleme cihazını eve benim soktuğumu düşündüğünden karşımda dikilirken yutkunamadım.
"Ben bilmiyorum," dedim panikle ona. Aynı zamanda başımı iki yana sallıyordum. "Ben neden eve bunu koyayım ki? Çok saçma."
Ben senin planını gidip anlatmış, odanı karıştırmış olabilirdim ama bunu ben koymamıştım.
"Bilmem, neden koymayasın?" dedi. "Bu eve senden başka giren yabancı mı var?" Yabancı. Yalnızca bu eve giren bir yabancıydım onun için.
"Ben yabancı mıyım senin için?" dedim sertçe. Hâlâ alev alan gözlerle birbirimize bakıyorduk. Ne o ne de ben yerimizden milim kıpırdamadık.
"Değil misin?" diye sordu tekrar. Ona sorduğum tüm soruları bana geri soruyordu ve bu çok can sıkıcıydı. "Seninle bir çocuk yapacak kadar tanıştığımızı düşünüyordum," dedim hiddetle. "Gece gelip seni iyileştirmek isteyecek kadar da yakın olduğumu."
Gözleri açıldı. "Koymadın mı?" diye sordu düz bir sesle. "İstersen yemin edeyim, Tanrıya pek inanmam ama içini rahatlatacaksa yapabilirim."
Sorgulayan yüz ifadesini bozmamıştı, öylece tepkilerimi izliyordu. "Ben zaten bu evdeyim, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyayım?" diye sordum. Sesim şimdi daha normal çıkmıştı.
"Hem ben aptal mıyım? Böyle bir şey yapsam ilk benden şüpheleneceğinizi bilirim." Son mantık kırıntılarımdı bunlar. Ben ona neyi anlatmayı planlarken o beni neyle suçlayacak kadar güvenmiyordu."Kim koydu o zaman?" diye sordu. "Bu evde yaşadığından dolayı senden şüphelenmeyeceğimizi düşünmüş olabilirsin, belki de gece o yüzden benimle ilgilendin? İyilik olsun diye değil." Ses tonu değildi insana korku veren, söyledikleriydi. Bunu o kadar yaralayıcı bir biçimde yapıyordu ki insanı kendinden bile şüphe eder hale geliyordu.
"Sen senaryo yazarı olsana," dedim sinirle gülüp. "Yeteneğin boşa gitmemiş olur. Yapmadım diyorum sana." Gözlerinden hâlâ öfke akıyordu.
"Ben de sana kim yaptı diye soruyorum." Tek tek vurgulamıştı sözcükleri.
"Ne bileyim ben!" diye çıkıştım. "Evde yüz kişi yaşıyor, çalışıyor. Düşmanın desen bitmez. Tek seçenek ben miyim de gelip beni yargılıyorsun?""Çalışanlar sık sık bunun kontrolünün yapıldığını biliyor, böyle bir salaklık yapmazlar. Yapsa yapsa bundan ve bu evin işleyişinden haberi olmayan birisi yapar." Dedi. Kısaca tüm oklar seni gösteriyor diyordu ama bu sefer gerçekten ben bir şey yapmamıştım.
"Siz de ben yapmışımdır diye düşündünüz," dedim tekrar alayla. İftira, şüphesiz yaralayıcıydı.
"Diyelim ki ben yaptım. Niye böyle bir şeyle uğraşayım gelir kapıdan bile dinlerim evi?" diye sordum.
"Böyle bir planın var yani?" diye sordu tek kaşını kaldırıp. Şok olmuş gözlerle ona baktım. Kafasının işleyişi insana korku veriyordu.
"Sen kafayı mı yedin?" diye sordum. "Onu mu söylemeye çalışıyorum?" Sinirlerim her geçen saniye bozuluyordu.
Birkaç saniye ikimiz de susup birbirimize baktık. Ben doğru söylediğime ikna etmek istercesine, o ise doğruyu söyleyip söylemediğimi öğrenmek istercesine bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senden Kalan
General FictionDaha önce hiç görmediğime emin olduğum bu adamlar evime bir anda daldığında bir el hâlâ ağzımın üstüne kapalıydı. "Bay Benson size selam gönderdi," dedi elindeki silaha susturucu olduğunu düşündüğüm şeyi takarken. Duyduğum soyisim beynimde adeta bi...