16. Bölüm: "DEHŞET"

3.4K 164 38
                                    

                      Bu zamana kadar yazdığım en uzun bölüm arkadaşlar. Umarım beğenirsiniz. Emeğime karşılık yalnızca oy verip yorum yapmanız kafi. Sizi çok seviyorum.

Birileri- Zamanın dışında boşluğun içinde

                       -

William'la yaptığımız konuşmanın ardından tam 2 hafta geçmişti.

Bu sürede, hiçbir şey değişmemişti. Paul beni bir kez aramıştı ve ona hiçbir şey çaktırmamıştım. Yeni bir bilginin olmadığını söylemiştim. Bir salaklık daha yapıp ona herhangi bir haber sızdırmazdım.

William ise çalışıyordu, akşamları eve uğruyordu ama pek sık görüştüğümüz söylenemezdi. Ben de gündüz ajansa gidiyordum. Defileye bir hafta kalmıştı ve ardından tamamen serbesttim.

Nişan yarın akşamdı. Oldukça gergin hissediyordum. Evet, pek gerçek olduğu söylenemezdi ama tanımadık kalabalığın içinde olmak bile yeterince huzursuzluk kaynağıydı. 

Kısaca gerginliğime gerginlik eklenmişti. Son zamanlarda oldukça sık karın ağrısı yaşıyordum. Tüm bu hengame bittikten sonra hastaneye gitmem gerekiyordu, biliyordum.

Şimdi salonda durmuş camdan dışarısının uçsuz bucaksız  karanlığını izlerken yarının stresiyle boğuşuyordum. Kapıdan bir adım sesi duymamla arkamı döndüm. Giren Williamdı.

İşten gelmiş, üstünü değiştirip buraya inmiş olmalıydı.
"Hoş geldin," dedim sakin bir ses tonuyla. Başını salladı. Aramızda geçen en uzun diyalog, iki hafta önceki konuşmaydı. Ondan sonra oturup uzunca konuşma fırsatı bulamamıştık.

"Yarın sabah Sara gelecek, kuaför falan getirecekmiş sanırım. Sana yardımcı olacaktır," dedi.

"Ne gerek vardı onu uğraştırmaya?" dedim. Tanımadığım insanlar benim için bir şeylerle uğraşınca çok rahatsız hissediyordum kendimi.

"O sever böyle şeyleri, takılma." dedi rahatça.

"Teşekkürler öyleyse," dedim uysalca. Bir şeyler için direnecek gücüm yoktu. Özellikle böyle basit şeyler içinse hiç yoktu.

"Yalnızca Emily'e davetiye verdim ben. O da yalnız kalmamak için. Haberin olsun."  Kaşları çatılırken başını sallamıştı. Kaşlarını neden çattığını anlamamıştım. Yalnızca bir davetlim bile onu rahatsız mı etmişti?

"Çok kalabalık olur mu?" diye soru yönelttim. Umarım olmazdı.

"Yalnızca önemli ve ismi bilinen iş ortaklarımı davet ettim. Diğerleri arkadaşlarım, bazılarını tanıyorsun." Joseph ve Sara'dan bahsediyordu. Aralarında en tanıdıklarımı bile tam olarak tanımıyordum aslında.

"Çok yardımcı oldun," dedim kaygıyla.

"Çok düşünüyorsun," dedi. "Seni gören de gerçek sanacak. Alt tarafı bir davet."  Bu vurdumduymazlığına şaşkınlıkla baktım. Gerçekten gamsız biriydi.

"Oyun sahte de olsa başrölünde yer alıyorum, seni bilmem ama bu benim kaygılanmam için yeterli bir sebep."

"Bak sen," dedi alayla. Yanımda dikilmiş elleri ceplerinde dışarıyı izliyordu benim gibi. "Meğer içinde star ışığı yatıyormuş." 

Bu söylediğine güldüm. Gülüşümle bakışları bana dönmüştü. "Dalganın sırası değil, ben gerçekten endişeliyim."

"Endişelenmeni gerektirecek bir durum görmüyorum," dedi. Ben görüyordum.

Senden KalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin