32. Bölüm: "YILANIN BAŞI"

2.2K 123 12
                                    

Yeni gelen dostlarıma bolca hoş geldiniz diyor, bölüme geçiyorum.

Çok öptüm sizleri,

Ne düşündüğünüzü bilmem için de lütfen satırarası yorum yapmayı unutmayın. Çok motive oluyorum

Yani az çok demeyelim yorumlayalım:)

Keyifli okumalar

Savage Daughter-Sarah Hester
(Özellikle sonlarda full bunu dinledim)

                             -

SARA

Bazı geceler uyku tutmazdı.

Bazı geceler tüm gerçekler üstümüze her zamankinden daha fazla çullanırdı. Bir yılan gibi zehirler ve bizi uykularımızdan ederdi. O geceden sonra bu yılana aşina olmuştum. Çoğu gecem uykusuzdu, kabuslarla doluydu. Her geçen gün de kabuslarıma bir yenisi ekleniyordu. Korkularım, rüyalarıma yön veren yegane şeydi çünkü.

Bugün de o günlerden birindeydim. Aradaki tek fark kendi evimde olmayışımdı. William'ın evindeydim. Ve bu çatı altında Joseph'in de bulunuyor oluşu belki de beni asıl uyutmayan şeydi bugün.

Döndüm, döndüm ve döndüm. Göz kapaklarım geçmişim gibi ağrılık yapıyordu artık üstüme. Doğruldum ve yataktan çıktım. Üstüme burada bulunan sabahlığımı geçirirken aklımda olan tek şey kış bahçesine inip biraz oturmaktı. Bu evin en sevdiğim noktası orasıydı çünkü. Mükemmel bir kış bahçesi...

Ayaklarım da bu isteğim doğrultusunda aşağıya adımladığında sessizdim. Koridordaki tüm kapılar örtülüydü ve evin tamamına yakınının uyuduğu aşikardı.

Benim dışımda bir kişi hariç. Kış bahçesinde görüş alanıma giren iri cüssenin sahibi Joseph'ti. Yutkunduğumda kısa bir an ne yapmam gerektiğini düşünmüştüm. Yüzleşecek gücü kendimde bulamadığımdan ötürü tam geriye dönmek için hareketleniyordum ki gözlerimiz buluştu. Beni yakalamıştı, geri dönemeyecektim.

Derin bir nefes aldıktan sonra kollarımı göğsümde kavuşturdum ve kaçınılmaz olarak masaya adımladım. Çiseleyen yağmur damlaları kış bahçesinin kalın camına çarpıp süzülürken o da oturmuş, elinde bir kupayla dışarıyı izliyordu. Beni fark edene kadar böyle yapıyordu yani.

"Seni de mi uyku tutmadı?" diye sordum masaya geçip dizlerimi kendime çekerken. Çaprazına oturmuştum ve görüş açımda yan profili vardı. Düşünceli gözüküyordu, her zamanki gibi. Yalnızca başını salladı. Bir süre hiçbir şey söylemeden karşıda bulunan camı izlemiştik. Biz değil, zihinlerimiz konuşuyordu çünkü. Hem de yeterince...

"Burayı seviyorum," diye fısıldadım çenemi dizlerime yaslayıp küçücük olurken. "İnsana iyi geliyor."

Bu cümleme karşı dudakları kıvrıldığında anlamsızca ona bakmıştım. "Bana," diye fısıldadı gözleri üstüme dönerken. "Bu saatten sonra değil burası, tüm amazon havzasındaki ağaçları toplasan iyi gelmez Sara."

Kaşlarım bu söylediğiyle çatıldığında beni izliyordu. "Pardon ama bunu neden yapıyorsun Joseph?" Sesimde en ufak bir öfke kırıntısı dahi yoktu. Alçak bir ses tonu kullanmıştım. Eninde sonunda konuşacağımızı bildiğimden bu kaçınılmaz sonu geciktirmenin bir anlamı olmadığının farkındaydım ve karşılık olarak herhangi bir şey söylemesine izin vermeden devam ettim.

"Senden yüzlerce kez özür diledim ya ben. Yüzlerce kez. Üstelik tüm bunları yaşarken en fazla acıyı çeken bendim. Ben yaşadım ben. Siz sıcacık yataklarınızda anne şevkatini hissederek uyurken ben bundan mahrumdum. Rahat ama soğuk yatağımda yalnızdım. Hadi dedim büyüyünce, artık bir anneye ihtiyacın yok; büyüdün. Sonra o yatak benim cehennemim oldu. Yıllarca saklamak kolay sanıyordun ama değildi Joseph, özür dilerim; acı mı çektin? Öfkelendin mi? Ben tecavüze uğradım. Sen bunu duymaya bile tahamül edemezken ben yaşadım. Sen sevdiğin kişiden uzak mı kaldın? Ben o uzaklıkta bir de kendimle savaştım. Akıl sağlığımı kaybetmiştim ya! Sana neden anlatmadığımı sormuştun ya, işte bu yüzden. O kapıyı çarpıp çıkacağını bildiğimden."

Senden KalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin