Çok tuhaf birşey oldu o an. Silah sesi gelmişti, ama benim canım yanmıyordu. Ellerimle bedenimi yokladım kurşun var mı diye,hiçbirşey yoktu.. Dördüne baktım tek tek, onlarda da yoktu. Arkamdan bir ses geldi, o adamın sesi..
"korktun değil mi?" hiçkimseye sıkmamıştı,amacı beni korkutmaktı sadece, ve başarmıştı da.
"arkanı dön" şokla dona kaldım öylece. Ona dönmemi mi istiyordu benden? Yoksa bu işin altında da bir oyun var mıydı? Arkamı döndüm yavaşça. Siyah saçları, kahverengi gözleri ve hafif siyah sakallarıyla karşımda dimdik duruyordu, şuan bütün bunları yapan kişiyle yüzleşmiştim. İnanamıyordum hala bunun gerçek olduğuna, karşımda mı duruyordu şimdi..
"neden yapıyorsun bunları!" ağlayarak bağırdım karşısında. Soğukkanlılıkla bana bakıyordu hala
"daha çok erken Selin" öğrenmek istiyordum artık tüm bunların sebebini! Neden bunları bize yaptırdığını, herşeyi!
"amacın ne senin!" hafiften gülümsedi, ben burda kafayı yemek üzereyken o gülümsüyordu!
"komik birşey mi var!"
"evet..senin halin" kaşlarımı çatarak adama baktım. Bitmiştim, perişan haldeydim evet ama bunun komik yanı neydi?
"bitik haldesin,istediğim de buydu zaten"
"psikopat!" gülümsüyordu, mal gibi sırıtıyordu resmen!
"bak, istediğini aldın! Artık rahat bırak bizi!"
"maalesef selin..hepiniz öldüğü zaman biticek bu oyun"
"söyle hadi! Yüzüme söyle amacını!"
"birgün öğreneceksin herşeyi. Aslında düşmanının en yakınında olduğunu" ardından ekledi
"belki de öğrenemyeceksin. Çünkü sen kendini seçtin, ve şimdi seni vuracağım" evet kendimi seçmiştim, ve birazdan ölücektim, biliyorum. Son bir kez arkamı döndüm, hepsi ağlayarak bana bakıyordu
"selin, yapma!"
"ne olursun Selin!"
"hayır!" onlara gülümsedim son birkez, önümü döndüm yavaşça. Sımsıkı kapattım gözlerimi ve beklemeye başladım. Ölümü eski bir dostum gibi selamlıyordum.. Bir silah sesi geldi ardından. Ama yine aynı şey oldu, canım acımıyordu. Gözlerimi açtım yavaşça. Sarı saçlı, mavi gözlü, uzun boylu bir kadın duruyordu karşımda. Bunları yapan kişi ise yere yığılıp acı içinde kıvranıyordu, bacağından vurulmuştu. Kadın silahı ona doğrultmuş gözlerimin içine bakıyordu.
"sen..onun kızısın.."gözlerinin içindeki hüznü görebiliyordum. Şuan ne oluyordu burada! Kimdi bu kadın?
"kaçın" diye ekledi ardından. kadın kimdi, amacı neydi bilmiyordum ama istediğim tek şey kaçıp gitmekti buradan. Ağlayarak arkamı döndüm ve onlara doğru koşmaya başladım. Onlarda şok içindeydi. Gidip ellerindeki ipleri çözdüm,hepsi boynundaki ipi çıkarıp aşşağı indi. Beşimiz birden birbirimize sarıldık. Deli gibi ağlıyorduk,onlara tekrar sarılmak o kadar mükemmeldi ki, anlatılamaz bir duyguydu.
"gidelim buradan!" nasıl gideceğimizi, nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Işık hala beni takip ediyordu. Koşmaya başladık, nereye gideceğimizi bilmeyerek koşuyordu sadece. Işık beni takip etmeyi kesti.
"nereye gidiyoruz!" Doruk korkuyla ve nefes nefese hepimizin merak ettiği o soruyu sordu
"bilmiyorum!" ağlayarak yanıtladım. Emir durdu bir anda. O durunca hepimiz durduk
"bekleyin, yaralı zaten gelemez. Burdan nasıl çıkacağımız hakkında bir fikrim yok. Ama yürüyerek yolu bulmaya çalışsak daha mantıklı olur" o kadar haklı konuştu ki, hiçbirimiz mantıklı düşünemiyorduk o an. Sadece Emir'den mantıklı bir fikir çıktı. Başımı sallyıp birkaç dakika olduğum yerde nefes nefese dinlenmeye çalıştım. Nefesim düzene bindiğinde konuşmaya başladım
"hadi yürüyelim" gözlerimden akan yaşlar durmuştu, ağır ağır yürümeye başladım. Hepsi benimle beraber yürümeye başladı. Heryer kapkaranlıktı, zar zor görüyordum etrafımı. Nereye gittiğimizi bilmeyerek yürüyorduk öylece. Nereye gittiğimiz, ne yaptığımız, nerede olduğumuz hakkında en ufacık bir fikrim bile yoktu.
"abi böyle olmaz" Doruk haklıydı. Git git nereye varacaktık? Bir çözüm yolu bulmamız gerekiyordu
"cidden bişe bulmamız lazım" Kerem'e döndüm soran gözlerle. Ne olabilirdi? Ne yapabilirdik? Gece gece ormanın ortasında ne gibi bir çözüm yolu bulabiliridik? Cebinden telefonu çıkardı Emir
"bence..babamı arayayım" şuan en mantıklı çözüm buydu aslında. Ama ne diyecektik? Durumu nasıl açıklayacaktık? Ayrıca babasına söylersek babasının da öldürülme ihtimali vardı. Kimseye hiçbirşey söyleyemezdik, tek başımızaydık. O adama karşı beşimizdik..
"olmaz, öldürülebilirler" bana baktı kızarmış gözleriyle, cebine koydu telefonunu yavaşça
"haklısın.." ormanın ortasında beşimiz kalakaldık öylece. Ne etrafımızı doğru düzgün görüyorduk, ne de burdan nasıl çıkacağımız biliyorduk.
"telefonlarınızın şarjını harcamamaya özen gösterin" Can bu konuda haklıydı. Telefonlarımız elimizdeki tek kozdu şuan, ama kimseyi arayamıyorduk işte.
"bir fikri olan?" diye mırıldandım. Çıt yok. Nasıl bir fikir bulabilirdik ki bu durumda. Kafamı gökyüzüne çevirdim. Burada ışık olmadığı için yıldızlar daha fazla görünüyordu. Çok güzellerdi hepsi. Ama geri indirmek zorunda kaldım başımı, çünkü deli gibi yağmur yağıyordu
" biz yürüyelim belki bir ev falan buluruz" hepimiz Emir'in lafına onaylarcasına başımızı sallayıp yürümeye başladık. Hava iyice soğumuştu. Ellerimin titremeye başladığını hissettim. Nefes verirken ağzımdan dumanlar çıkıyordu. Yağmurun yağması benim için sorun değildi aslında. Yağmurda ıslanmayı çok severdim ben. Bir yazı okumuştum bazı insanlar yağmuru izler, bazıları ise ıslanırmış.. Ben hayatım boyunca ıslanan taraf oldum hep. Yağmurda ıslanmak çok hoşuma giderdi. Annem beni yağmurda bahçeye göndermediği zaman balkondan elimi çıkarır ıslanırdım yinede.
"Selin tam senin havan" diye mırıldandı Kerem. Buruk bir gülümsemeyle baktım yüzüne
"hatırlıyor musunuz çocukken yağmur yağdığı zaman eve giderken sürekli durun ayakkabımı bağlicam, durun şuyumu unuttum derdi,sırf daha fazla ıslanabilmek için" Doruk'a bakıp gülümsedim hafifçe. Oda bana gülümsedi. Başımıza gelen onca şeyden sonra hala gülümseyebiliyorduk. Ayaklarımızın altındaki kurumuş yapraklar her adımımızda çıtırdıyordu. Yağmurun yapraklara damlayış sesi bile huzur veriyordu insana.
"Selin düştükten sonra bacağını yıkamaya gittiğimizde çileden çıkartmıştı bizi, hatırlıyor musunuz?" Emir'e bakıp gülümsedim
"evet abi ya, bacağına su tutmam lazım durur musun diyorum duramam acır diyordu" Can'a bakıp gülümsedim.aklıma o gün gelince tebessüm oluşuyordu yüzümde.
"abi unutur muyum, tokat atmıştı bana" Doruk'un sözüne hafif bir kahkaha attım. Canım çok yanmıştı ve bende yaraya dokunmasın diye tokat atmıştım
"napim ya sürekli yarama dokunmaya çalışıyordun" gülümsedi hepsi. Kim bilir neredeydik şimdi? Nereye gidiyorduk? Bundan sonra nasıl ilerleyecekti olaylar? Aklımda birsürü soru işareti vardı. Bugün bu oyunu bize oynayan kişiyle yüzleşim.ama hala aklımda birsürü soru vardı. Hiçbirşey öğrenememiştim. İstediğim tek şey çıkış yolunu bulmaktı,o da şuan için çok zor gözüküyordu. Hayatım bir anda çok değişmişti. Bir oyunun ortasında buldum kendimi, bu oyun sevdiklerimi almaya çalışıyordu, ve Birtanesini almayı başarmıştı da. Babam hala ortalıkta yoktu. Sahi, babam neredeydi? Babamın sürekli beni arayıp iyi misiniz diye sormasıyla bir bağlantısı var mıydı bunların? Adam babam hakkında birşeyler söyledi bana, babam birşeyler mi biliyordu? Etrafımda olanlarla ilgili en ufacık bir fikrim bile yoktu. Hiçbirşey bilmiyordum, hiçbirşey öğrenemiyordum. Nerdeydim? Neden buradaydım? Nereye gidiyordum? Hiçbirşey bilmiyordum. Yağmurun altında nereye gittiğimizi bilmeden öylece yürüyorduk..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM OYUNU
Teen FictionKüçüklüğünden beri dört erkek ile büyüyen Selin'in, kendini dış dünyaya kapatmış, sadece dört arkadaşıyla takıldığı sıradan bir okul gününde ansızın başına gelen o olaydan sonra hayatı tamamen değişmiş, olaylar çok daha farklı bir hal almıştır. Eski...