(selin'in anlatımıyla)
Deli gibi başım ağrıyordu, sanki her an patlayacakmış gibi. Gözlerimi açtım hafifçe, nerede olduğumu kavrayamadım ilk baş, dört tane lamba vardı karşımda, kafamı yana çevirdiğimde yeşil deri koltuklar, diğer yana çevirdiğimde orta boy bir pencere. O an bütün herşey bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Yangında mahsur kaldığımız, hepimizin tek tek bayılması, herşeyi hatırladım anında. Şuanda da bir hastane odasında yatıyordum, sadece ben değil diğer dört süper kahramanım da baygın yatıyordu. Onun yanı sıra hayatıma yeni giren, ama hayatımda büyük önem taşıyan Furkan'da..Benim durumum umrumda değildi, ama onlar..onlar iyi miydi? Eğer onlar iyi değilse yaşamama çok da gerek yoktu zaten. Birşey daha vardı..bugün, Kerem'in doğum günüydü.. Ona birsürü şey organize etmiştik, herşeyi ayarlamıştık. Ona bir restoranda sürpriz yapacaktık, ama o şuan bayılmış yatıyordu, böyle bir doğum günüyü asla hak etmiyordu.. Ben düşüncelerimde kaybolurken bir anda kapıyı tıklatıp biri girdi içeriye. Başımı kapıya doğru çevirdiğimde karşımda o muhteşem manzarayla karşılaştım, Kerem ve Furkan heyecanla odaya girip hiçbirşey demeden bana sarıldılar, bende hiçbirşey demeden onlara sarıldım..
"iyisin değil mi patron!"
"çok mutluyum şuan!" ikisinede buruk bir gülümsemeyle bakıyordum, Kerem'e döndüm yavaşça.
"Kerem..doğum günün kutlu olsun.." o da hafiften gülümsedi bana
"sence bunun sırası mı?"
"evet sırası, başka doğum günün mü var?" gülümseyerek bana baktı
"hele bir hastaneden çıkalım!" aklıma birşey geldi o anda, onlar nasıl ayaktaydı..
"bir dakika lan, siz nasıl ayaktasınız?"
"ohoo kızım biz ambulansta uyandık" helal olsun der gibi bir bakış attım ona. Herşey iyi güzeldi de, diğerleri nasıldı?
"bizimkiler nasıl?"
"hepsi uyandı!" Furkan'a bakarak gülümsedim. Hepsi uyanmıştı, artık tehlike geçmişti, kim bilir bizi daha ne tehlikeler bekliyordu? Yangının içinde mahsur kalmıştık ve yardım edecek kimse yoktu, başımıza daha kötü ne gelebilirdi ki? Sahi bizi kim çıkarmıştı?
"Bizi kim çıkardı?"
"bilmiyoruz valla" kim kurtarabilirdi ki bizi? Nasıl çıktık biz oradan? Sanırım asla öğrenemeyecektik.. Yaşadığım şu olaylara bir bakıyorum da..bu cidden normal bir lise öğrencisinin kaldırabileceği durumlar değildi, ama biz..biz kaldırıyoruk bir şekilde.çığlık atıyorduk ama sessiz atıyorduk, korkuyorduk ama sessiz korkuyorduk, ağlıyorduk ama sessiz ağlıyorduk, kısacası herşeyi sessiz yapıyorduk, eğer biri duyarsa o kişi artık yaşayamazdı. Sessizliğimiz aslında çığlığımızdı..
Ve bu oyuna bir kişiyi daha alet etmiştik, Furkan'ı.. Sadece bizimle arkadaş olmak isteyen birinin böyle iğrenç bir oyuna dahil olması beni mavediyordu, arkadaşımız olmuştu, ama artık her günü acıyla geçecekti. Durumumuzu şöyle özetleyeyim, bizimle arkadaş olmanın çok büyük bir bedeli vardı.. Kapıya hafifçe vurup güler yüzlü bir hemşire girdi içeriye
"şimdilik bu kadar yeter, hastamız dinlensin. Ben size dediğim zaman tekrar girersiniz, anlaştık mı?" ikiside hemşireye gülümsedi
"tamamdır!" ikiside bana gülümseyip odadan ayrıldı, arkalarından da hemişere çıktı. Yalnız başıma kaldım odada. Aklım hala diğerlerindeydi. Onları görmem lazımdı, görmezsem içim rahat etmeyecekti. Aklıma bir fikir geliyordu, gerçekten çok çılgınca bir fikir. Yakalanırsam herşey mahvolurdu, ama sanırım yapacaktım. Odadan çıkıp diğerlerinin yanına gidecektim. Hafiften doğruldum yatakta, biraz başım döndü ama umurumda değildi. Onları görmeden asla rahat edemezdim. Bir anda kapıya tıklamadan Emir girdi içeriye telaşla, kapıyı kapattı yavaşça. Ufak adımlarla yanımdaki sandelyelerden birine oturdu. Şaşkınlıkla onu izliyordum öylece. Üzerinde hasta kıyafeti vardı, ayağında ise hasta terliği. Kaşlarımı çatarak Emir'e baktığımda bana gülümsedi
"ne? Dayanamadım!" hafiften gülümsedim ona, o da dayanamamıştı. Kalp kalbe karşı derler..
"bende tam yanınıza geliyordum!" gülümsedi
"çok heyecan yaptım ya! Odamın karşısında sen vardın dalıverdim hemen içeriye!" ufak bir kahkaha attım, o da gülümsüyordu.
"iyisin, değil mi?" iyiydim, şuan o kadar iyiydim ki, kendimi aşırı mutlu hissediyordum. Hiç gitmese Emir yanımdan, sabaha kadar otursa böyle..
"iyiyim, sen?"
"bende" gülümseyerek konuşmaya devam etti
"senden sonra daha gezeceklerim var!" tekrar küçük bir kahkaha attım, ne halde olursam olayım yüzümü güldürmeyi başarıyordu.
"Kerem işini ne yapacağız.." sanki aklında bir fikir varmış gibi gülümsedi
"var aklımda birşeyler, bana bırak" tamam dercesine başımı salladım
"yalnız şuan yakalansak çok komik olmaz mı!" ikimiz de aynı anda çok büyük bir kahkaha attık, şaşkınlıkla ağzımızı elimizle kapattık hemen. Bir süre öylece birbirimize bakıp elimiz ağzımızda gülmeye başladık tekrardan. Delirmiştik.. Emir elini ağzından çekip konuşmaya başladı
"az daha duyacaklardı!" bende elimi çekip gülümsemeye devam ettim.
"belki de duydular!" gülümsüyorduk öylece, sanki hiç yangının altında kalmamış, bayılmamış gibi gülümsüyorduk. Kısa bir sessizlik oldu odada, sessizliği bozan Emir oldu
"Furkan'a çok üzülüyorum ben.." tüylerim diken diken oldu o an, sadece ben böyle düşünmüyordum, o da Furkan'ın bunu hak etmediğini düşünüyordu, ve haklıydı da
"bende.." ikimizin de sesi çıkmadı.
"bir an önce gitmek istiyorum artık" Emir bana hafifçe gülümsedi
"çıkacağız, hep beraber çıkacağız buradan" ona gülümsedim. Başımı üstümdeki hasta elbisesine çevirdim, aklıma tişörtüm ve kot pantolonum geldi. Kaç haftadır aynı şeyi giyiyordum, artık bu işe bir el atmam lazımdı.
"çıkışta bizim eve gidelim, almam gereken şeyler var" sadece tişört değil ceketi de almam lazımdı, kreşin parkında Emir'in yarama bağladığı ceketi. Emir gülümsemeye devam etti
"anlaştık" o eve girmeyi gereçekten istemiyordum, ama mecburdum işte. O sırada güler yüzlü erkek bir doktor girdi içeriye, bakakaldı bize öyle. İkimizde telaşla doktora bakıyorduk.
"Emir soykan?" Emir'in yüzünden telaşlı olduğu anlaşılıyordu zaten.
"şey.." Doktor hafifçe gülümsedi. Kapıyı kapatıp bize doğru baktı
"gençlik işte.." biz öylece doktorun Suratına bakıyorduk
"yakışıyorsunuz cidden" gülümsemeye devam etti. Doktor bizi sevgili sanmıştı, kalp atışım deli gibi hızlanmıştı, neden bilmiyordum ama hızlıydı işte. itraz etmek için ağzımı açtığımda gözüm Emir'e çarptı, kafasını önüne eğmiş gülüyordu
"yok..biz sevgili değiliz" Doktor Şaşırmışa benziyordu
"pardon, yakışıyordunuz ama.." Doktor gülümsedi tekrardan. Emir de sırıtıyordu.
"yok, biz arkadaşız, oniki yıldır" Doktorun gülümsemesi daha da arttı
"iyi iyi, buraya güzel bir haber vermek için geldim. Az önce hepinizin test sonuçları geldi, iyi görünüyor. Taburcu evraklarınızı danışmaya verdim, serbestsiniz. Geçmiş olsun" gülümseyip odadan çıktı. Emir hala sırıtıyordu, başını kaldırıp bana baktı.
"gidelim mi?"
"gidelim" yavaşça ayaklarımı yere basıp Emir'in yardımıyla ayağa kalktım.
"Üstümü değiştirip geliyorum" Emir tamam dercesine başını sallayıp odadan çıktı. Köşede duran dolaba doğru ilerleyip kıyafetlerimi alıp üstümü değiltiridim, biraz başım ağrıyordu. Yavaşça odadan çıkıp etrafıma baktım, hepsi kapının önünde giyinmiş beni bekliyordu. Onlara gülümseyip kollarımı açtım, hepsi bana sarıldı aynanda. Bir süre öyle kaldıktan sonra geri çekildik.
"sonunda!" Gülümseyip yanlarına geçtim, birlikte çıkışa doğru yürüyorduk. Sonunda ayaktaydık, ne kadar yıpransakda dimdik ayaktaydık, ama bedenen ayaktaydık, ruhen çökmüştük. hastaneden çıkıp arabaya doğru ilerlerken aklıma bir soru takıldı
"araba nereden geldi?"
"Ben aldım Emir gilin kapısının önünden" Kerem'e başımı sallayıp yürümeye devam ettim. Emir duraksadı, telaşlı bir şekilde yüzümüze baktı hepimizin
"eyvah!"
"ne oldu?" Emir Kerem'in sorusunu hızla cevapladı
"telefonumu odada unutmuşum ya!" Kerem içi rahatlamış bir şekilde devam etti
"abi bu muydu ya! Ben alırım şimdi" hızla yanımızdan uzaklaşıp geri hastaneye girdi, tekrardan arabaya doğru ilerlediğimizde Emir sessizce bizi uyardı
"durun" hepimiz kaşlarımız çatılı Emir'e baktığımız sırada konuşmaya devam etti
"bakın şimdi, Kerem'i o ayırttığımız restorana götüreceğiz, sonra ben sana işaret ettiğimde tuvalet bahanesiyle pastayı al gel, anlaştık mı?"
"tamamdır" tekrardan arabaya doğru yürümeye devam ettik. Ön koltuğa Emir'in yanına oturduk, arkaya da diğerleri oturdu. Öylece Kerem'i beklemeye başladık. Birkaç dakika sonra elinde Emir'in Telefonuyla nefes nefese koşturan Kerem'i gördük. Emir'e telefonunu verip arkaya oturdu, Emir arabayı çalıştırdı.
"Emir, annem artık biraz da bizi hatırla deyip duruyor. Sizde kalmam sıkıntı değilmiş ama ailemi unutuyormuşum bilmemene. Artık biz evlerimize geçelim Selin de istediği kişide istediği gün kalır" Emir Kerem'in sözüne başını salladı tamam dercesine. Haklıydı da. Aklımız o kadar doluydu ki kendi ailelerini bile unutmuşlardı. Arkadakiler kendi aralarında laflarken bizde önde öylece oturuyorduk. Aklımda birsürü soru işareti vardı, hiçbiride silinmiyordu. Tüm bunları yapan kişi bize doğru düzgün bir açıklama yapmadan da silinmeyecekti. Hava iyice kararmıştı, tam iki gündür hastanedeydik.Bir süre sonra lüks bir retorantın önünde durduk. Hepimiz arabadan indiğimiz sırada Kerem kaşları çatılı bize bakıyordu.
"bence bir ziyafeti hak ettik" Kerem de gülümsemeye başladı
"cidden!" hep birlikte retoranta girip masaya yerleşik. Garson gelip yalandan siparişimizi aldı, aslında sipariş yoktu, birazdan pasta getirecektim, Emir den işaret bekliyordum. Arabayı park eden kuryeye söylemiştik, hediyelerimizi danışmaya koymuştu, pasta geldiğinde hediyelerimizi geri alıp Kerem'e verecektik. Ben Star wars filmindeki sevdiği karakterlerin heykel küçük figürlerini almıştım. Emir ile göz göze geldik o an, bana gitmem için işaret gönderdi.
"Ben bir tuvalete gidip geleceğim"
"gelelim mi?"
"yok" ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerlerken tuvalette elimi yüzümü yıkayıp öyle gitmeye karar verdim. Yüzüm çok yıpranmışa benziyordu
"lavabo nerde?"
"ikinci katta" ikinci kata çıkıp etrafımı inceledim biraz. Kimse yoktu bir ve ikinci katta, sessizdi. Tuvalete girip elimi yüzümü yıkadığım sırada kapı kapandı birden üstüme, telaşla başımı kaldırıp kapıya baktım. Şok içinde bakakaldım öylece. Şuan olmazdı, şuan hiç sırası değildi. Şuan benim kardeşimin doğum günüydü ve böyle birşey olamazdı. Hızla kapıya gidip kolu çektim, kapı açılmadı.. Yine oluyordu işte, bu sefer kilitli olmam umurumda değildi. Önemli olan şey Kerem'di, onun üzülmesini asla istemiyordum, ve bugün ikinci kez doğum günü mahvoluyordu. Onun amacı da beni kilitlemek değildi ki zaten, böyle özel bir günde onları benden ayırmaktı. Zaten artık kilitlemek gibi basit şeyler yapmıyordu, yakıyordu, yıkıyordu genelde. Ama bugün beni kilitledi, çünkü Kerem'in doğum gününü mahvetmek istiyordu, bizi mutlu etmemek istiyordu, bize acı çektirmek istiyordu, bizi ayırmak istiyordu.
"kimse var mı!" deli gibi bağırdım, ama duyan kimse yoktu. Çünkü iki kat üstlerindeydim ben onların, duymaları mümkün değildi.
"açın kapıyı!" boğazım patlayacaktı resmen. Kimseden ses gelmiyordu. Telefonum geldi aklıma, elimi cebime attığımda telefonumu masanın üstünde bıraktığımı hatırladım. Kapıya vurup, bağırıp çağırıyordum, duyan yoktu. O sırada kapının ardından kısık bir ses geldi, tüm bunların sorumlusu olan o ses.
"kimse seni duyamaz" sinirden deliye dönmek üzereydim.
"aç şu kapıyı!"
"bu kapıyı açmayacağım, bugünü size zehir edeceğim, artık mutlu olmak yok Selin Keser, artık sadece acı var" ayak seslerini duyabiliyordum, uzaklaşıyordu
"manyak! Aç şunu!" sesi kesildi, gitmişti. Kafayı yemek üzereydim. Müşteri gelir desem mümkün değildi, çünkü biz rastorantı kapandıktan sonra açtırmıştık. Şuan için tek çarem beni fark edip buraya gelmeleriydi. Tek umudum onların beni bulmasıydı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM OYUNU
Teen FictionKüçüklüğünden beri dört erkek ile büyüyen Selin'in, kendini dış dünyaya kapatmış, sadece dört arkadaşıyla takıldığı sıradan bir okul gününde ansızın başına gelen o olaydan sonra hayatı tamamen değişmiş, olaylar çok daha farklı bir hal almıştır. Eski...