33. Bölüm-Park

73 10 32
                                    

Selammm, yeni bölümle geldim. Multide minnoş Kumsal ile minnoş Defne varr. Şarkıyı açmayı da unutmayın, bayağı güzel. O zaman iyi okumalar...


Kumsal'dan...


Sabah gözlerimi araladığımda oda tamamen boştu. Çünkü hepsinin dersi vardı bugün. Benim dışımda tabii. 

Doğrulurken aklıma gelen fikirle banyoya gidip hızlı bir duş aldıktan sonra siyah beyaz bir kazak ile siyah pantolon giyip saçlarımı açık bıraktım ve Alparslan'ı aradım. "Sevgilim, günaydın!"

 Alparslan gülerek "Günaydın. Çok neşelisin bugün." deyince ben de kıkırdadım. "Öyleyim. Kahvaltıya gidelim mi, işin var mı?" 

Bir yandan yatağımı toplarken telefonu omzuma sıkıştırdım. "Senden daha önemli bir işim olabilir mi?" 

Alparslan'ın sözleriyle iç çekerek kendimi yatağımda o devam etti. "Beş dakikaya yurdun önüne gelirim."

Telefonu kapatırken bir süre boş ekrana baktıktan sonra başımı iki yana sallayarak ayağa kalktım ve telefonumu cebime atıp odadan çıktım. 


Aşağı indiğimde Alparslan daha gelmemişti. Biraz ilerlediğimde orada tek başına duran Seyfi'yi görmemle sinsice gülüp arkasından ilerledim. 

Yavaşça omzuna dokunmamla silahını bana doğrultması bir olmuştu. Ellerimi havaya kaldırarak güldüm. "Teslim oluyorum!"

 Derin bir nefes vererek silahını geri yerine koyarken "Öyle arkadan yaklaşılır mı Kumsal ya." diye söylenince gülerek "Bazen asker olduğunuzu unutuyorum biliyor musun..." diye mırıldandım. "Herhalde koluna azıcık vursam şu an ölmüştüm." 

Ben kıkırdarken o gözlerini devirdi. Tam o sırada hazır ola geçince ben de dönüp arkamda duran Alparslan'a sarıldım. "Gidelim mi sevgilim?" O başını sallarken yanağıma bir öpücük kondurdu. "Gidelim bakalım." 



Kahvaltı ettikten sonra yürüyüşe çıkmıştık. Bir anda salıncağı görmemle Alparslan'ı kolundan çekiştirdim. "Alparslan gel buna binelim! İnanılmaz bir şey bu." 

Bir anlık şaşkınlıkla peşimden gelse de tam binecekken durdu. "Yok artık Kumsal. Ben buna hayatta binmem." 

Masum bakışlarımı takınarak ona döndüm. "Ama lütfen Alparslan ya. Bir kerecik." Başını iki yana sallarken gözlerimi kırpıştırdım. "Ya lütfen, lütfen. Kıracak mısın beni?" 

Bana kısa bir bakış attıktan sonra iç çekerek pes etti. "Tamam, nasıl biniyoruz?" 

Salıncak uzun bir demire tutturulmuş, gondol gibi bir şeydi. İki tane büyük oturağı vardı ve oturanlar birbirine bakıyordu. 

Göstererek "Bak, sen buna bineceksin, ben de buna bineceğim. Sonra bir ben sallayacağım, bir sen. Böylece hareket edecek. Tamam mı?" 

Alparslan yavaşça "İkimiz de oturursak kırılmaz mı?" deyince güldüm. "Yok ya, ne kırılacak. Bir keresinde bir tarafına Hira, ben ve Eylül; bir tarafına da Doğu ve Batı geçmişti. O zaman bile kırılmadı." 

Bana kısa bir bakış attı. "Kumsal sormaya korkuyorum ama nasıl sığdınız?" 

Kahkaha atarak "Bak, oradaki oturağa Hira oturdu, arkasına da Eylül ve ben tutunduk böyle demirlerine. Diğer tarafa da Doğu oturdu, Batı da onun arkasındaki demirlere tutundu."

ÇocuklarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin