21. Bölüm-Havaalanındaki Sürpriz

138 12 78
                                    

Herkese seeelaammmm!!! Nasılsınız, neler yapıyorsunuz bakalım? Benim şu an keyfim çok yerinde, aşırı bir enerji var hatta üstümde. O zaman uzatmadan bölüme geçelim, iyi okumalar...

NOT: Multide temsili olarak Alparslan ve Kumsal var. Şarkı kısmını ise yeri gelince söyleyeceğim ben size :)

Biraz olsun sakinleştiğimde bavulları toplamaya başladık.

Her bir kıyafeti koyduğumda gözümden bir damla yaş akıyordu. Alparslan'dan böyle ayrılacağımı mümkün değil tahmin edemezdim ama yapıyordum işte. Biliyordum, görevden döndüğü zaman yıkılacaktı ama bu bile benim için zaten bir yıkım olmuştu, bir de vedalaşmayı kaldıramazdım.

En sonunda hepimiz bavulları topladığımızda yerdeki minderlere oturduk. Sanki hiç gücüm kalmamış gibi hissediyordum, biri tüm enerjimi çekip almış gibi...

"Biz Doğu ile Batı'ya da söyledik. Onlar da valizlerini topluyorlar." Eylül çekingen bir şekilde konuşurken hiç tepki vermedim. Tepki verecek gücüm bile yoktu.

Bir anda gözüm Alparslan'ın bana verdiği bilekliğe ve kolyeye takıldı. Gözümden tekrar yaşlar akmaya başlarken sanki çok ama çok ağırlaşmışlar gibi hissediyordum. Taşıyamıyordum artık onları... Düşünmeden, tek harekette bilekliği çıkardığımda kendimi rahatlamış hissetmem gerekiyordu ama daha da kötü hissediyordum. Aynı hızla kolyeyi de çıkardığımda Hira araya girdi. "Kumsal, istersen çıkarma..." Sözünü kestim. "Hayır, çıkartacağım. Artık bunları taşıyamam. Ben uyuyacağım, size iyi geceler." Yatağıma uzanırken Hira ve Eylül de odadan çıkmıştı.

Gözüm sürekli boş kalan bileğime ve boynuma takılıyordu. Bana neden vermişti onları? Neden umutlandırmıştı ki? En azından umutlanmasaydım bu kadar acı çekmezdim.

Artık hıçkırmaya başlarken kendimi tutamıyordum. Sanki içimdeki acıyı ağlayarak atabilecekmişim gibi geliyordu ama olmuyordu. Bir türlü dinmiyordu içimdeki acı... En sonunda ağlayarak uyuyakalmıştım...




Sabah gözlerimi araladığımda güneş daha doğmamıştı ama daha fazla uyuyabilecek gibi hissetmiyordum kendimi. Ayağa kalkıp aynaya baktığımda ben bile korkmuştum. Saçlarım kabarmıştı ve darmadağınık görünüyordu. Gözlerimin içi kıpkırmızı olmuştu ve altı mosmordu.

Hira ile Eylül'ü uyandırmamaya dikkat ederek kıyafetlerimi aldım ve banyoya gittim. Kendimi suyun altına attığımda biraz daha iyi hissediyordum en azından. Saçlarımı kurutma makinesiyle kurutursam herkes uyanacağı için sadece havluyla nemini aldım ve öylece bıraktım. Annemlerin eğer beni böyle görürlerse çok endişeleneceklerini bildiğim için isteksiz de olsam gözlerimin altına kapatıcı sürdüm ve banyodan çıktım.
Bu sırada hava da yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı.

Gözüm komidinin üstündeki kolye ve bileziğe takılmıştı yine. Tamamen bilinçsiz bir şekilde bileziğe uzandım ve arkasını çevirdim. Arkadaki yazıyı görmemle gözümden bir damla yaş akması bir olmuştu.

Bunu bana neden yapıyordu? Ne kadar acı çekeceğimi bilmiyor muydu? Ya da beni o kadar görmüyordu ki acı çekeceğimi tahmin bile etmiyordu. O anda aklımdan bir ihtimal daha geçti. Ya başkasını sevmiyorsa?

Bu ihtimalin geçmesiyle yüzümde bir gülümseme oluşsa da hızla sildim onu. Kendimi umutlandırdığım zaman her şey daha da zor oluyordu.

Telefonumdan bir müzik açıp yerdeki mindere oturdum ve başımı yatağıma yasladım. Gözlerim kapanırken arkadaki müziğin ne olduğunu bile bilmiyordum. Artık düşünmekten beynim ağrıyordu. Dayanamayarak ayağa kalktım ve penceremi sonuna kadar açtım. Odanın içinde boğuluyormuşum gibi geliyordu. Artık nefes anlamıyormuşum gibi...

ÇocuklarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin