61. Bölüm-Çay

61 6 35
                                    

Selaammm!! Yeni bölüme hoşgeldiniz. Yukarıdaki şarkıyı açmayı unutmayın, hepinize keyifli okumalar...

Hira'dan...

Akşam olmuşken herkes içeride oturuyordu. Biz ise Defne teyze, Eylül, Kumsal ve ben olmak üzere dört kişi mutfakta çay demliyorduk. Daha doğrusu; ben demliyordum, onlar ise masaya oturmuş dedikodu yapıyorlardı.

Tepsiyi elime aldığımda Defne teyze "Kızım bir tanesini fazla koymuşsun." deyince "Yok Defne teyze, Ferhat'a da götüreceğim." dememle Eylül'ün yüzünde muzip bir gülümseme belirmişti.

Sinirle ona bakarken "Eylül, alt tarafı çay götürüyorum, fesat düşünme hemen!" dediğimde Kumsal araya girerek "Kızın ağzından tek kelime bile çıkmadı, fesat düşünen sensin." deyince derin bir nefes verip "Sizinle tartışılmaz." diye söylenerek onların çaylarını masaya koyup salona doğru gittim.

Salondakilere de dağıttıktan sonra kendiminkini ve Ferhat'ınkini alıp odasına gittim ama odasında kimse yoktu. O zaman kesin balkondadır diye düşünerek balkona doğru yöneldim.

Havalar da soğumaya başlamıştı artık, kış geliyordu. Kışı seviyordum, aslında genel olarak tüm mevsimleri seviyordum. Her birinin ayrı bir güzelliği vardı.

Balkona geldiğimde kapıyı açıp kapatırken ses çıksa da Ferhat dönüp bakmamıştı. Elimdeki çayları dökmemeye dikkat ederek bir tabure çekip karşısına oturduğumda nihayet bakışları bana çevrilirken neşeyle "Çay getirdim." dediğimde bana attığı bakışla bir an tuhaf davranış davranmadığımı sorgulamıştım. Yani tamam, biraz tuhaf davranıyor olabilirdim ama her zaman öyle değildim ki.

Düşüncelerimi savuşturduktan sonra elimdeki kupalardan birini ona uzattığımda elimden almıştı. Kendi kupamı sehpaya koyup kollarımı göğsümde kavuşturduktan sonra "Ne oldu yine bakalım?" dediğimde tek kaşı kalkarken dudağının bir kenarı kıvrılmıştı. Bir an yanlış bir şey söyleyip söylemediğimi anlayamamıştım.

"Ne oldu? Yine?" diye sözlerimi tekrarladığında utanarak bakışlarımı başka yere çevirmemle gülmeye başlamıştı.

"Ya şey, genelde buraya canın sıkkın olunca geliyorsun... Ne gülüyorsun ya?!" Sözlerimle birlikte daha çok gülmeye başlayınca sert bakışlarımı ona çevirmemle nihayet kendini durdurup çayından bir yudum almıştı. E bir zahmet yani! Hem çay getiriyorum, hem dert ortaklığı yapıyorum, hem de dalga geçilen taraf ben oluyorum! İş mi bu şimdi?

Birden önündeki çaya sanki gökten düşen bir göktaşıymış gibi bakarken yüzündeki şaşkınlıkla karışık hayranlık ifadesiyle bana döndüğünde ben hala anlamamış bir halde ona bakıyordum.

Birden "Sen bunun içine ne koydun?" demesiyle boş boş ona bakmaya devam ettim. Yanlış mı koymuştum yoksa çayı?!

"Neden, ne oldu?" dediğimde başını sallayarak   "Ben ömrüm boyunca çay içtim ama böylesini ilk defa içiyorum. Ciddi soruyorum, ekstra bir şey koymadın mı?" demesiyle gülerek başımı eğdim. Utanmıştım biraz. Ne koyabilirdim ki çayın içine?

Aklıma gelen şeyle sormak için güzel bir fırsat olduğunu düşünüp ciddileşerek başımı kaldırıp ona baktım. "Bomba imha olmak zor değil mi?"

Sırıtarak bana bakarken konuşmaya başladı. "Sevdiğin işi meslek edinirsen hayatında bir gün dahi iş yapmış  olmazsın demişler. Doğru da demişler... Bak Hira, ben görevime de vatanıma da aşık insanım. Az çok anlamışsındır zaten. Bir gün ölecek kadar aşığım. Bomba imha olmak zor olabilir ama olmasaydım sanırım hayatımdaki çoğu şeyi kaybederdim. En çok da kendime verdiğim sözü kaybederdim. İnan bana, görevim ve vatanım Adel'den bile önce gelir. Ben buyum. Eğer askersen her şeyden önce görevin ile vatanın gelir. O yüzden -zor da olsa- görevine aşık bir adamdan o görevle ilgili şikayet bulamazsın."

ÇocuklarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin