Bölüm 11

132 40 0
                                    

Çıkmaz da hissediyordum ama bir yanım aydınlık çiçekli bir yoldu. Yaram kabuk bağlamıyor hep kanıyordu ama bir yandan da yaralarımdan iz bile kalmıyordu. Bir yanım cennet, bir yanım cehennem...

Çocukluğumu gömdüğüm Antalya'ya geri dönmeyi o kadar çok istiyordum ki. Ama gidersem de yaşadığım tüm güzel anıların özlemi artacaktı. Hayatımı güzelleştiren dört kardeşim buradayken, birinin eksikliği öyle acıtıyordu ki canımı. Öyle karman çormandı duygularım anlayacağınız.

Hastaneden çıkışımız üzerinden bir hafta geçmişti. Bir haftadır evde yatıyordum. Savaş bir hafta izin vermişti. Bugünde iznimin son günüydü. Hafta boyunca Savaş her gün buraya geldi. Her gün nasılım diye kontrol etti. Hasan ve Dilan ise son dakika buraya geldikleri için kalacak yer ayarlamamışlardı. Bu yüzden bizde kalıyorlardı.

Eren'in gönderdiği güller solmasın diye büyük bir özenle bakıyordum onlara ama gün geçtikçe solmaya başlamışlardı.

Şuan odada tek başıma oturmuş hayatı sorgulamaya hazırlanıyordum. Herkes içerideydi, benim uyuduğumu sanıyorlardı. O yüzden ben içeri gidene kadar kimse odaya gelmiyordu.

Eren'in gönderdiği mektubu aldım elime. Tekrar tekrar okudum. Bir anda, hiç beklemediğimiz bir anda paramparça olmuştuk. Kimse bir şey anlamadan herkes bir yere dağılmıştı. Hatta işler çığırından çıkmıştı. Sonra hiç beklenmedik bir anda Ali karşıma çıkmıştı. Ve fazla zorlanmadan diğer iki kardeşimizi de bulmuştuk. Eren'in mektubunda Ela'nın yeri de yazıyordu. Ali ve Hasan bu hafta sonu yani dört gün sonra yani cumartesi Edirne'ye gidecekler. Ela'yı bulmadan da geri dönmeyecekler. Her şey tamam, mis ama...

Peki ya Eren? O ne olacak? Belli ki ortada haberimizin olmadığı şeyler vardı. Birileri bize karşı büyük oynuyorlardı ki Eren bizden uzak duruyordu. Ama bu Eren'i yalnız bırakacağımız anlamına mı geliyordu? Bir insan kardeşini nasıl yarı yolda bırakabilirdi ki?

Tek başıma düşünmek bir sonuca varmamı sağlayamayınca Ali, Hasan ve Dilan'ı çağırdım. Ablam bize atıştırmalık bir şeyler getirip annemle çarşıya gitmişti. Bense direk aklımdakileri dile getirdim.

"Bakın her şey bir anda çok güzelleşti. Yeniden kavuşmaya başladık. Hatta Ela'nın da yerini öğrendik. Ama Eren'in bizden neden kaçtığını bilmiyoruz. Ortada dönen şeyler var belli. Biri bize büyük oynuyor ki Eren bizden uzak duruyor. Böyle durarak nereye kadar ilerleyeceğiz?"

"Bir şey yapalım, diyorsun yani?" dedi Dilan.

"Evet," dedim bir umutla.

Ali konuşmaya başladı.

"Ortada bir şeyler döndüğünün farkındayız. Eren'in başının belada olduğunu da görüyoruz. Biz ona kardeş dedik yıllarca güvendik sırt sırta verdik. Ulan başımıza neler geldi. Hiçbirimiz birbirimizden kaçmadık. Sürekli birbirimize anlattık. Eren neden anlatmadı? Neden oyunbozanlık yaptı? Biz onun için kaç ay neler çektik! Tamam, canı sağ olsun onun, acısına da razıyız, ama neden bize açıklama dahi yapmadan terk etti? Birazcık olsun düşünseydi bizi bir şeylerden haberimiz olurdu dimi? Madem bizden uzak durması lazımmış, keyfi bilir."

Anladığım kadarıyla Ali, Eren'e fazlasıyla kırgındı ve haklıydı. Biz ne tehditler görmüştük zamanında, bir kişi bile duyarsa buradan cenazen çıkar, diyen çok olmuştu. Ama her daim altımız da birbirimize geldik. Ama Eren, Ali'nin de dediği gibi oyunbozanlık yapmıştı. Bize en çok güven veren kişi sonradan hayatımızdan resmen defolup gitmişti.

Ali konuşunca kısa süreli bir sessizlik oldu. Sonra Hasan konuşmaya başladı.

"Ali haklı, hem de sonuna kadar. Ama özlemiyor değilim şerefsizi. Elbet bir gün karşılaşacağız. İşte o gün özlemimi falan yok sayacağım. Eğer bu yaşanılanlara adam akıllı bir açıklaması yoksa bundan sonra benim de Eren diye bir kardeşim yok!"

İNTİKAM 1: Karanlık OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin