4

596 54 108
                                    

Sık sık hastanelere gitmek gibi bir alışkanlığım yoktu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sık sık hastanelere gitmek gibi bir alışkanlığım yoktu. Şu kafa patlatan disko şarkılarından ne kadar nefret ediyorsam hastanelerden de o kadar nefret ediyordum. Bana göre, ölüm ve dezenfektan kokuyorlardı. Babamı ve alkol tedavisi yüzünden geçirdiğimiz zor zamanları hatırlatıyordu. Bu hastanenin de bir farkı yoktu ama şimdiki ziyaretim biraz daha karmaşıktı. İçerisinde polis, çılgına dönmüş bir anne ve beni tıktıkları küçük odanın etrafında dolaşan, somurtkan, siyah saçlı kurtarıcım vardı. Bu her ne kadar kabaca ve nankörce olsa da onu görmemezlikten gelmek için elimden geleni yapıyordum.

Ambulans beni polis eskortu eşliğinde getirdiği sırada, hastanede vardiyası olan annem durmadan rastgele uzanıp, kolumu ya da yüzümü, yani en azından sağlam olan tarafımı, okşuyordu. Biliyordum, büyük ihtimalle beni böyle görünce aklı çıkmıştı ve korkudan deliye dönmüşken bu hareket ona benim hayatta olduğumu, nefes aldığımı ve sadece yara bere içinde olduğumu hatırlatıyor olmalıydı. Bunun için kendimden nefret ediyordum ama böyle yapmasına sinir olmaya başlamıştım. Annemi çok seviyordum ve beni deli gibi önemsediğini biliyordum ancak biri beni öldürmeye çalışmıştı, her yanım acıyordu ve üzerimdeki bu korkunç hissi atlatamamıştım. Biraz rahatlamak, odanın içinde dönen huysuz bir komşum olduğunu, polisleri unutarak ağrımın dinmesini istiyordum. Ancak annemin okşamaları bana tekrardan yaşananları hatırlatıyordu. Biraz da olmayan şirretliğim tutmuş gibiydi.

Başım ve sırtım çok şiddetli ağrımasına rağmen bileğimdeki ağrı en kötüsüydü. Tonlarca dürtme ve yarım düzine röntgen filminden sonra hiçbir şeyin kırık olmadığını anlamışlardı ama bir sürü derin bereye ve çiziklere ek olarak incinmiş bir bileğe sahiptim. Dahası kolumda yırtık bir tendon vardı. Sol elim, kolumun dirsekten aşağısına kadar atele alınırken moralim fena halde bozuktu. Her şeyin bitmesini isterken bitmiyordu ve aşırı derecede rahatsızdım. Ağrıkesici vereceklerini vaat etmişlerdi. Hala ortada bir şeylerin olmaması sinirlerimin zorlanmasının ana noktası bile olabilirdi ancak ne ilaç bekleyecek durumdaydım ne de birilerini alttan alacak.

Polis memurları biraz kaba saba olmalarına rağmen bana iyi davrandıkları için bir yerlere şükrediyordum. Bana iyi davranacaklarından şüpheliydim ve sanırım biri tarafından öldürülmeye kalktıktan sonra her şeyi daha da kötüye yormaya başlamıştım. Çünkü bana iyi davrandıklarında adamlardan birine sarılmak istemem çok saçmaydı. O yüzden akla gelebilecek her soruyu sorarlarken onlara hatırlayabildiğim her şeyi anlatmak için çabalamıştım. Yine de yaşadığım şokun etkisi geçmeye başlıyordu ve adrenalin çoktan silinip gitmişti. Bu yüzden anılarımın arasında ki silik sahnelere dair hatırladığım tek şey korkudan başka bir şey değildi. Bunun, sarpa saran bir soygun girişimi olduğunu düşündüler ancak onlara adamın para istemediğini ve bana söylediklerini anlattıktan sonra hasta olabileceğini ya da belki uyuşturucunun etkisinden çıkan bir bağımlı olduğu kanısına varmışlardı.

Bana soru sormayı bitirip hastane yatağına yapışmama izin verdikleri zaman ise sıra Taeyong'a gelmiş olmalıydı ki hepsi yanında bitivermişti. Ancak düşündüğümden farklı olarak onunla samimi görünüyorlardı. Hatta bir tanesi omzuna vurup gülümsediğinde fark etmiştim ki ahbaptılar. Ne tatlı. Taeyong benim haricimde herkesle iyi anlaşıyordu. Hatta birileri ona böyle dostça yaklaşıp omzunu sıkabiliyordu.

Akis-μός - taetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin