Arama grubu aynı televizyonda ve filmlerde gördüğüm gibiydi. İnsanlar, polislerin ve arama köpeklerinin arkasında dağınık şekillerde yürüyor ve her biri de kaçak, hasta bir kızı arıyordu. Deneyimsiz olanlar için her şey bir ip ucu sayılırdı. Üstüne basılmış yapraklar, eski ve yırtık kumaş parçaları, belli belirsiz ayak izleri.. buldukları bir dal bile Lea'ya gidebilecek yollardan biri gibi görünüyordu. Ancak şöyle bir göz atmak için izlediğimiz bu arama grubunun hiçbir şey elde edemeyecek olmasını bilmek de en az basit parçaları ip uçları sanan acemiler kadar acıklı bir durumdu.
Herkes çok umutlu görünüyordu. Çok uzaklaşmış olamayacağını sanarak her an bir yerden kızın çıkabileceğini sanıyorlardı. Biraz hırpalanmış da olsa iyi olduğunu düşünüyorlar ve her şeyin eskisi gibi iyi olacağına inanıyorlardı. Bir kayıp kişi daha olmayacaktı. Ama ne yazık ki gerçek bu kadar umut vadeden türden değildi.
Hastaneden kaçtığı düşünülse bile ben buna inanmakta güçlük çekiyordum. Çünkü Sangmin yerel tıp merkezinde bir casustu ve onun tek kişi olmadığını anlamak için dedektif olmaya gerek yoktu. Başka biri daha olmalıydı ve Lea da hastaneden çıkmak konusunda yardım almış olmalıydı. Taeyong'la tüm bu teorileri biraz gözden geçirip o arama grubunun peşine de bu yüzden takılmıştık. Bir sürü ihtimal vardı. Her bir ihtimal farklı kapılara açılarak yepyeni tehlikelere gebe kalıyordu ve biz de gidişatı izleyerek o kapıları erken fark etmeye çalışıyorduk. Ancak elde edebildiklerimiz bir elin parmağını geçen cinsten değildi. Bu yüzden Taeyong'la o geceki sırlar perdesini aydınlatma randevusu için hazırlanmaya, evlerimize ayrılmıştık.
O kulübe bu sefer çıplak gitmeyecektim. Chenle bizim kim olduğumuzu gayet iyi biliyordu ve bu sefer giriş biletine falan ihtiyacımız yoktu. Bu yüzden sıradan bir kot pantolon, kaçışı kolaylaştıracak spor ayakkabılar ve beni soğuktan koruyacak herhangi bir üstle tamamen hazırdım.
Taeyong'la buluşma saatinden önce aşağı inip mutfağa girdiğimde annem omlet yapıyordu. Sesimi duyduğu zaman omzunun ardından bana bakarken omleti çevirmek için tavayı biraz havaya kaldırmıştı ancak bu çoğunu dışına sıçratmaktan başka bir işe yaramamıştı. Cehennem Mutfağı'na yepyeni bir anlam kazandırıyordu. "Bu akşam Taeyong'la mı çıkıyorsun?" Başımı sallayarak biraz kağıt havlu alırken yanına yaklaşmıştım. "Akşam yemeğine ve sonra da sinemeye gideceğiz." Yanık kokusu etrafı sarmadan önce yumurtayı ele geçirme içgüdülerim ayaklanmıştı.
"Saat konusundaki kısıtlamaları unutma. Yarın okul var."
"Biliyorum." Tavayı annemden alıp yumurtaları olması gerektiği gibi kendi haline bırakırken annem belini tezgaha yaslamış beni izliyordu. Onu çok seviyordum ancak mutfak konusunda berbat olduğu, hatta benden de beter olduğu için kesinlikle midesine düzgün bir şeyler girmesini sağlamak istiyordum. "Lea'yı duydun mu?"
Annem başını sallayıp onaylarken omzunu hafifçe silkmişti. "Hastaneye yattığında ve son iki gündür kasabada çalışmıyordum. Ancak hastane polis kaynıyor ve yöneticiler de kendi soruşturmalarını yapıyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21