Ten
Hemen ayağa kalkıp silahı tutarken bunun ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyordum. Bizi yakalamaları için Luxen mi göndermişlerdi yani? "Emin misin?" Taeyong ciddi olup olmadığımı anlamak ister gibi bakışlarını yüzüme çevirdiğinde sorduğum şeyin saçmalığını anında çakmıştım. "Tamam. Aptalca bir soruydu." Onların birbirlerini algılayan sensörleri olduğunu ara sıra unutuyordum.
"Ben..." Otel odasının kapısı hızla çalınınca yerimden öyle bir sıçramıştım ki, az daha tabancayı düşürecektim. Taeyong bana kaygılı bir bakış fırlatınca kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Gerçekten sessiz ve tetikte olmalıydım. Hemen kendime gelmeliydim çünkü hayatımızdan tehlikeyi henüz atmamıştık.
Taeyong ölümcül bir sessizlikle, tıpkı avlarını kaçırmamak için görünmez bir şekilde hareket eden yırtıcılar gibi kapıya yaklaştığında ben de yeni doğmuş ceylan yavruları gibi sağa sola çarpıp duruyordum. Ardından en az onun kadar yavaş bir şekilde Taeyong'a yaklaşırken kendime tabancayı kullanmaya hazırım sinyalleri gönderiyordum. Silah kadar tehlikeli olan kaynak çok riskliydi. Tabancanın sesi de dikkat çekerdi tabii ama şansımız yaver giderse yalnızca buradakileri rahatsız ederdik.
Taeyong öne eğilip, kapı deliğinden bakarken birkaç saniye sonra konuşması o kadar da gizlilik vadeder gibi değildi. "Bu da nereden çıktı şimdi?"
"Kimmiş?" Kalbim duracak gibi atıyordu. Dönüp bana baktığında ise sert yüz hatları ne hissetmem gerektiği konusunda bana hiç açık kapı bırakmıyordu.
"Paris. Chenle'nun yanındaki Luxen." Onun kim olduğunu çıkarmam biraz zaman almıştı ama sonra o adamı nasıl unuttuğumu sorgulayarak kendimle bir süre hesaplaşmıştım. Çünkü o adamın kendi yaş grubu için muazzam bir yakışıklı olduğunu iyi biliyordum. "Bizim tarafımızda mı?"
"Göreceğiz.." Taeyong derin bir nefes alırken kapıyı aralamıştı. Kıyafetleri giymek konusunda hala biraz eksikti ama kapıyı anadan doğma bir şekilde açmak yerine yarı çıplak açtığı için biraz olsun seviniyordum. Aynı zamanda çıplak sırtının ardından ileriyi görmeye çalışıyordum. "Buraya kadar gelmene şaşırdım." Taeyong sanki daha önce ikisi arasında yarım kalmış bir sohbet varmış gibi konuya hiç de başlanılası olmayan bir cümleyle girdiğinde bu garip Luxen konuşması kesinlikle acayip bir şekilde devam etmişti.
"Neden şaşırasın ki?" Aslında şaşırılacak çok şey vardı.
"Orasını sen söyle. Burada ne işin var? Neden seni iki seksen uzatmayayım?" Tabancayı tutan elim kasılmıştı. Taeyong, Paris'i iki seksen uzatmazdı. Ya da belki de yapardı. Ama bu ani ve riskli tehditin sebebinin yalnızca Chenle hakkındaki muallak durumdan kaynaklanmasını umuyordum.
"Çünkü bu çok dikkat çeker." Taeyong aksine yumuşak bir sesle konuşuyordu ve bana bir anlığına Taeil'i hatırlatmıştı. "Hem yalnız da değilim." Taeyong birkaç saniye içinde başka birini daha görmüş olacak ki omuzları yavaşça gevşeyince basit bir şekilde yana çekilmişti. "Eh, girin içeri."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanficBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21