54 Son

156 19 56
                                    

Ten

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ten

"Taeyong?" Yüreğim ağzımdan çıkacak gibi atıyordu ama bir tuhaflık vardı... Sanki yıpranmış, hantallaşmıştım. Sırtımdan inip çıkan bir ateş hissediyordum fakat yaralanmadığımdan emindim. Vurulan Taeyong'du.

Tanrım oydu.

Elimi göğsüne götürüp, kırmızı-mavi kanla kaplandığını görünce hiddet içimde acıya sımsıkı sarılarak yükselmişti. Annemden sonra, o olamazdı.

Birisinin adımı söylediğini ve aynı kişinin Taeyong'a da seslendiğini duyuyordum. Ama neler oluyor diye dönüp bakamamıştım. Gözlerim Taeyong'un gözlerine kilitlenmişti. Rengi çekilmiş dudakları kıpırdadığı halde hiç sesi çıkmıyordu. Fakat beynim bunların hiçbirini kabul edemiyordu. Olamazdı. Böyle bir şey olamazdı, rüya görüyordum. Birazdan uyanacaktım ve yanı başımda yatan, aşık olduğum adama sarılacaktım.

Tanrım..

Bunca şeyin üstüne bir uzaylı istilasına, bir hiç uğruna, sırf Taeyong böyle ölsün diye mi göğüs germiştik?

"Hayır! Hayır. Hayır!" Yaranın kaynağını arıyordum ama kan o kadar yoğundu ki tam olarak neresinin kanadığını anlayamıyordum. Sonra gerçek kafama dank ettiğinde nefesim ciğerlerimde takılı kalmıştı. O şey normal bir tabanca değildi.

Taeyong'un bedeni titreşmeye ve gerçek haliyle insan silüeti arasında gidip gelmeye başladığında dehşet adeta içimi lime lime etmişti. Sanki sokağa satırla atlayıp önüne geleni doğrayan bir adamın kurbanı gibi hissediyordum. Suçsuz ve şanssız.

Yanaklarını kavrayıp çaresizce ona uzanırken gözleri kapalıydı. Kalbim daha öncesinde hiç böylesine bir acıyla sıkışmamıştı. Hoş, bu sıkışma acıdan mıydı yoksa onunla birlikte ölüyor muydum bilmiyordum. Fakat canım öylesine yanıyordu ki dünya tepe taklak olsa, kıyamet şu anda kopsa hissettiğimi tarif etmeye yetmezdi. "Aç gözlerini! Kahretsin, aç gözlerini!"

Bacaklarım, kollarım, vücudumun her yanı titriyordu. Sonra Jeno, Yuta'yla yanımıza geldiğinde vurulduğum o an gözlerimin önünde bir silah patlaması gibi canlanmıştı. O zaman yerde yatan bendim. İkimizde ölümün eşiğinden daha önce dönmüştük. Ama bu sefer bizim için bir şans var mıydı bilmiyordum. Tanrım.. ölemezdi.

Vücudumda akan acıyı, adalelerime sızarak benliğimi istila eden, hemen ardı sıra soğukluğun, ölüm üşümesinin geldiği zayıflığı hiçe sayıyordum. Bir yerde ölümü hissetmek insana hem bir korku salıyordu hem de onun sarmalayan kollarından kaçamayacağını bilmenin çaresizliği tuhaf bir rahatlama hissettiriyordu. Ancak ne kendim için korkabiliyordum ne de bu dünyadan yok olup gideceğimi düşünerek rahatlayabiliyordum. Tek hissettiğim acıydı. Ruhum, yazılıp çizilmiş bu düzende haksızca yok olacak sevgilim için tükeniyordu. Tüm bu olanları kaldıramıyordum.

Akis-μός - taetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin