Her ne kadar umut edip açılmayacağını düşünsem de okul pazartesi günü yeniden başlamıştı. Hesapta olmayan bir tatilden sonra geri dönmekten ve bütün öğretmenlerin kaybedilen zamanı telafi etmek için vızıldamalarından daha kötü bir şey yoktu. Üstüne üstlük, tartışmamızdan sonra Taeyong'la konuşmamıştık ve pazartesi günleri her zaman berbattı.
Sırama oturup devasa trigonometri kitabımı çıkarırken yeni umudum bu dersi kolayca atlatıp ardından da kafamı daha az meşgul edecek bir derse geçmekti ve en azından biraz olsun az konuşan bir öğretmene denk gelmekti ancak içimden bir ses bunun imkansız olduğunu söylüyordu. Doyoung koyu renk çerçeveli gözlüğünün üzerinden beni süzüp kollarını yavaşça göğsünde kavuştururken kaşları kinayeli bir şekilde çatılmıştı. "Geri döndüğüne ne kadar da seviniyorsun öyle."
"Ya, evet." İsteksiz bir şekilde konuşup saçlarımı dağıtırken sırama iyice yayılmıştım. Ancak arkadaşımın yüzündeki ifadeyi gördüğüm zaman tüm dikkatimi ona vermek konusunda bir numaraydım çünkü ciddi bir şeyler konuşacağımızı ona sadece bakarak bile anlayabiliyordum. "Yuta... Yuta nasıl? Onu birkaç kez aramayı denedim ama beni geri aramadı."
"Beni de." Jungwoo kızıl saçlarıyla nereden çıktığını anlayamadığım bir şekilde Doyoung'un önüne oturarak eklediği zaman bir süre iki arkadaşımı da süzmüştüm. Jungwoo'yla Doyoung, Winwin'in aslında hastanede yatmadığını bilmiyorlardı ve onlara gerçeği söyleyemezdik. "Aslında şu anda hiç kimseyle konuşmuyor." Yani, Yangyang dışında ve bu o kadar acayipti ki bir türlü idrak edemiyorum.
Doyoung iç çekip sırasının üstündeki not kağıtlarını incelerken başını iki yana sallamayı da es geçmemişti. "Keşke onu ziyaret etme şansımız olsa. Yuta'ya destek olmayı da çok isterim." Luxenler hastalık kavramından haberdar olmadıkları için hasta ziyaretinin de ne olduğunu pek bilmiyorlardı ve bu yüzden ziyaretçi kabul etmedikleriyle ilgili bir bahane uydurularak tüm bu insani destekler önlenmişti.
"Ne kötü.." Doyoung Jungwoo'ya göz atarak konuşup öne doğru yaslandıktan sonra kızıl saçlı arkadaşımın sırasının üstünde duran elini kavramıştı. Normal şartlarda Doyoung'un bırakın Jungwoo'nun elini tutmasını, okul sınırları içinde temas etmesi bile şaşılası şeydi. Ancak Winwin'e olanlardan sonra gerçekten de etkilenmişti ve ne zaman bu konu hakkında konuşsak Yuta'yla empati kurup sonra da Jungwoo'ya iyi davranıyordu. Sanırım Jungwoo'nun başına bir şeyler gelme ihtimalini düşünmek bile onu geriyor ve korkutuyordu. "Belki bu hafta okuldan sonra sinemaya gidebiliriz diye düşünmüştüm. Yuta'nın kafasını dağıtmak için." Jungwoo da parmaklarını birbirine kenetleyerek konuşup gözümden kaçmayacak bir şekilde Doyoung'un elinin üstünü okşarken keyifsiz keyifsiz konuşmuştu. Fikir kulağa hoş geliyordu ama Yuta'yla pek aşama kaydedebileceğimizi, sanmıyordum. Hem A planını, yani Mark'ı yeniden insan içine çıkarma planını uygulamaya koyma zamanıydı. Her ne kadar erkek kardeşinin kara listesinde olsam da, Mark dün uğrayıp Taeil'in okula dönme konusunda rıza gösterdiğini söylemişti. Bu muhtemelen hafta ortasına kadar olmayacaktı ama yeşil ışığın yanmış olması da büyük bir gelişmeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21