21

393 43 76
                                    

En son, hastane görevlileri babam gencecik bir hemşireyi bıçaklamasın diye koluna yapıştığım sırada beni ondan ayırmaya çalışırlarken bu kadar şiddetli ağlamıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


En son, hastane görevlileri babam gencecik bir hemşireyi bıçaklamasın diye koluna yapıştığım sırada beni ondan ayırmaya çalışırlarken bu kadar şiddetli ağlamıştım. O bıçak bana döndüğü zamansa hayatımın en büyük hayal kırıklığını yaşamıştım. O hayal kırıklığının şimdikinin yanından bile geçemeyeceğini biliyordum. Hayatımın hiçbir anı bugünle kıyaslanamazdı.

"Ölmemişler.. ama sarı kafalı gidici gibi görünüyor." Arumlardan biri Winwin'in cansızmış gibi görünen bedenini hafifçe dürttüğünde yüzümde kan ile gözyaşları birbirine karışmıştı. Hıçkırıklar boğazımı öyle bir tıkamıştı ki, beni sessiz soluksuz bırakmıştı. Yaşıyorlardı. Bunu bilmek bile çok şey ifade ediyordu fakat Winwin o kadar kötü görünüyordu ki zaman geçtikçe korkudan deliye dönüyordum. Yere düştükten kısa bir süre sonra aldığı gerçek formu donuklaşmıştı. Cılız ve dibine bile ışık veremeyen bir mum ışığı gibiydi. Ellerinin biçimi netti fakat soluk, şeffaf bir insandan fazlası değildi. İçine yıldız tozu eklenmiş gibi parlayan mavi damar ağından başka hiçbir şey yoktu. Bir de koca bir kan göletinin içinde yatıyordu. Bir insan ne kadar kanayabilirse o kadar kanamıştı ve onu böyle görmek, yerde öylece yatışını seyretmek içimi cayır cayır yakıyordu. Vicdan azabım cehenneme dönüşerek ruhumu kül ediyordu.

Boğazımı öylesine tahriş olmuştu ki zar zor nefes alabiliyordum. Hepsi benim suçumdu. En başından itibaren Yuta'yla arkadaş olmuş, hayatlarına girmiş, bir kamyonun önüne atlamış ve bir Arum'un kucağına koşmuştum. O da yetmiyor gibi bu güçlerle başa çıkmanın üstesinden gelemediğim için SD'nin içinde olan bir çocukla vakit geçirmiştim. Taeyong da her seferinde yapmamam için benimle konuşup tartışmıştı ama dinlememiştim. Yani Winwin'in ölmeye yakın haline yol açan bendim. Tüm bunların ana noktası bendim.

Arum beni yüz üstü yattığım yerde döndürerek gözümü alan ışığa direnmeme sebep olduğunda bakışları acımasızcaydı. Nasıl yaratıklarsa biraz bile acımaları yoktu. "Sakinleş biraz." Elini yanağımda gezdirip sonra da boynuma dokunduğunda geriye gitmek için çabalamıştım. "Böyle yaparsan daha kötü olursun."

"Bana dokunma." Temasından kurtulabilmek mümkün değildi fakat kolunu ittirerek ondan köşe bucak kaçarken beni yakalamak için uğraşmıyordu. Aksine dizinin üstüne çöktüğü yerde durmuş Yuta'ya doğru sürünmemi izliyordu. Ona yardım etmek istiyordum. Arkadaşımı kurtarabilmeyi ve en azından biraz güç kazanmasını istiyordum ama ne var ki bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Gözüm yeniden Winwin'e takılınca akan göz yaşlarıma engel olamadım. Onu böyle görmek beni kahrederken Yuta'yı düşünemiyordum bile. Bu yüzden başka ne yapacağımı bilemediğimden olur da uyanırsa diye Yuta'nın önüne geçip Winwin'i öyle görmesini önlemeye çalışmıştım.

İkisi de Arum'lar için kolay lokmaydı. Öylece savunmasızca yerde yatıyorlardı ve Hendery ara sıra gittiğini düşündüğüm şuuruyla beraber benim dışımda canlı görünen tek kişiydi. Üçü de güçleri tüketilmeye hazır birer parçaydı. Üstelik o Arum'lardan birinin Residon olduğunu birkaç dakika öncesinde anlamıştım. Diğeri de kardeşi olmalıydı çünkü çok benziyorlardı. Hırs dolu gözlerini gizlemeye gerek duymayan birer yılan gibi soğuk ve hayasızlardı. Bakışları yerde yatan arkadaşım, Winwin ve Hendery üzerinde dolanırken ensemdeki tüyler diken diken oluyordu.

Akis-μός - taetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin