16 bölüm sonra ilk kez hepinize merhaba. Genelde yazar notu bırakmıyorum ama kurgunun gidişatıyla ilgili konuşmak ve ne düşündüğünüzü bilmek istediğim için bu notu bırakmam gerektiğini düşündüm.
Kurguyla ilgili basitçe konuşmam gerekiyorsa, uzun soluklu olmasını planladığım, detay üzerine detaylar yatan ve çoğu konunun yavaş yavaş tartışıldığını bir kurgu. Fakat gidişatın bu kadar yavaş olması hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyorum. Çünkü elimden geldiğince sık bölüm atmaya çalışsam da bölümler çok uzun ve arada bir kafamı dinlendirme ihtiyacı duyduğum için -verdiğim ara yüzünden- bir şeyler ilerlemiyor gibi hissediyor olabilirsiniz. Bu aslında en son istediğim şey bile değil, çünkü yavaş ilerliyor olmamın sebebi konunun düşünülenden daha uzun boylu olmasından kaynaklı ve ileride olacaklar için geride soru işaretleri bırakmak istemiyorum. Ancak yine de çok yavaş, elini çabuk tut diyorsanız planları biraz değiştirmek zorunda kalacağım. Çünkü 16 bölümdür sevgili olması gereken asıl adamların hala sevgili olmadığının ben de farkındayım. Normalde kurguya sadık kalmak konusunda çok kararlıydım çünkü bunları yazmaya başlamadan önce uzun bir süre boyunca neyi nasıl yapmam gerektiği konusunda planlamalar yapmıştım ve bu planlar benim için epey kolaylık sağlamışlardı. Fakat kimseyi de sıkmak istemiyorum. Bu yüzden düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Hepinize iyi okumalar. ☄️ 🛸
Bütün sabah ve öğleden sonranın bir kısmında zombi gibi evde gezinip durmuştum. Kalbimde o tuhaf zonklama vardı ve gözlerim, dökülmeyecek yaşlarla doluymuş gibi acıyordu. Bu his bana çok tanıdıktı çünkü hayatımın bir senesini bu hisle dolu geçirmiştim ve hiç özlemediğimi de net bir şekilde anlayabiliyordum.
Aklımı pek veremeden, geçen hafta okuduğum distopya üzerine çalakalem bir inceleme yazısı yazmaya çalıştıktan sonra berbat olduğuna karar vererek dizüstümü kapattığımda, uzanıp yatak odamın tavanındaki örümcek ağına benzeyen çatlaklara bakıyordum. Gerçekle yüzleşmek zordu. Bütün sabah inkar etmeye çalışmıştım fakat dün gece, göğüs kafesimin hemen altında, tıkanıp kalmış hisler karmakarışık bir top halini almıştı ve hala oradaydı. Arada bir daha ağır ve daha yoğun hissediyordum ama yine de ruh halim tümüyle boktan durumdaydı.
Taeyong'dan hoşlanıyordum. Ondan gerçekten, gerçekten hoşlanıyordum. Bana sorun olduğumu söylemesine rağmen hala hoşlanıyordum ve bir de deli gibi üzgündüm.
İlk tanıştığımızda bana davranışlarını o kadar kafaya takmıştım ki güçlenen hislerimi, ne istediğimi ve onun duygularını görememek için direnmiştim. Peki ya şimdi ne olmuştu? Hiçbir şeyden asla geri adım atmayan Taeyong, bir şeyleri açıklamama izin vermeden lafı ağzıma tıkmış ve bütün geceyi yorganımın altında hüngür hüngür ağlayarak geçirmeme sebep olmuştu.
Ama benim de onu incittiğimi biliyordum. Bundan kaçış yoktu ve Hendery'yle yaptığım şeyin çok pislikçe olduğunun farkındaydım. En az okulun başlarında Taeyong'un Kun'u kullanarak beni delirtmesi kadar pislikçeydi. Benim çok daha şerefsiz olmamın tek sebebi Taeyong bana böyle davranırken ona karşı olan hislerimin öfke ve tutkudan ileriye gitmeyişiydi. Taeyong'unsa bana karşı hisleri vardı ve ben o hislerle oynamış, her şeyi yanlış anlamasını sağlamış ve bir de onu kışkırtmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21