O gece gözüme pek uyku girmemişti. Zaten acayip şeylere sebep olurken uyuyabilmek mümkün değildi. O yüzden ertesi günkü trigonometri dersi her zamankinden de berbat geçiyordu. Arkamda enseme yapışık bir uzaylı vardı ve benimle konuşmuyor, sadece bakarak bile beni germeyi başarıyordu. Ne kadar uzağa kaçarsam kaçayım, onu hala hissedebiliyordum. Bir şekilde varlığının aşırı derecede farkındaydım. Hareket ettiğinde, bir şeyler yazdığında, soluk aldığında, ne yaptığı gözümün önünde canlanıyordu ve ben ders falan dinleyemiyordum. Hatta yarısında kapıdan tüysem mi diye bile düşünmüştüm.
Öte yandan, Chinhwa dersin başından beri omzunun üzerinden bana bakıp duruyordu. Kafamı dağıtacak bir şeyler gerektiğinden, Taeyong'un üzerindeki ilgimden uzaklaşmak istediğimden, ben de ne düşüneceğini umursamayarak ona dik dik bakmıştım. Ensesi kafasına delikler açtığımı hissedebiliyormuş gibi kızarırken de bundan açık bir şekilde zevk alıyordum. Tam bir pislikti. Bakışlarımın altında kaskatı oluşunun sebebini arkamdaki uzaylıya bağlıyordum fakat yine de beni görünce böylesine gerilmesi bir yerde kötü bir duyguyu besliyordu. Giydiği mat gri tişörtü omuzlarının üzerinde gerildiği zaman dönüp yeniden bana bakmasına tek kaşımı kaldırarak karşılık vermiştim. Bu nedense onu önüne dönmeye zorlamış gibiydi. Derin bir nefes alırken omuzları yukarı kalktığında, sebebi olduğu şeyleri hatırlamak içimde bir öfkeyi kolayca alevlendirmişti. Bu geri zekalı yüzünden okulun yarısı kolay çocuk olduğumu düşünüyordu. Ve tüm öfkemle beraber gözlerim önündeki İngilizce kitabına kaydığında, kalın kapaklı kitap sırasından havalanarak dosdoğru Chinhwa'nın suratına çarpmıştı.
Hayretten ağzım açık kalabilirdi. Buna sebep olan ben miydim? Böyle şeyler yapabiliyor muydum? Bu harikaydı. Süper kahraman güçlerini birini incitmek için kullanabileceğim ve bundan ölesiye zevk alacağım aklımın ucundan bile geçmezdi.
Chinhwa yerinden sıçrayarak yerde duran kitaba sanki daha önce hiç görmediği bir tür yaratıkmış gibi baktığında öğretmenimiz, gözlerini kısarak karmaşanın kaynağını görmeye çalışır gibi sınıfı taramıştı. "Bay Park, sınıfla paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?"
"Ne?" Chinhwa kendine bakan öğretmene karşılık kekeleyerek konuştuğunda telaş içinde etrafına bakınıp sonra da bakışlarını kitaba çevirmişti. Şok mu geçiriyordu? Eminim yüzüne yapışan kitabın sorumlusunu görememek onu sinirlendirmişti. "Kitabımı sıradan aşağıya düşürdüm. Üzgünüm."
"Eh, o zaman kitabını yerden al." Diğer öğrencilerden birkaç kıkırdama geldiğinde Chinhwa kitabını yerden alırken rengi mosmor olmuştu. Kitabı, sırasının ortasına koydu ve ona gözünü dikip bakmaya devam etti. Sınıf yatıştıktan ve öğretmen tekrar tahtaya döndükten sonra da Taeyong beni kalemiyle dürtmekte gecikmemişti. Arkamı dönüp belirsizce ona baktım. "Neydi bu?" Fısıldayarak konuşuyor olmasına rağmen aldığı keyfi net bir şekilde duyabiliyordum. "Çok kötüsün..." Muhtemelen bunu gören ben olsaydım aynı şekilde tepki verirdim ancak Taeyong'un ima yaptığını ve aslında durumdan memnun olduğunu anlayabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
Fiksi PenggemarBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21