Sanki içimdeki o çirkef yanı kapatmaya yetecek düğmeye basmış gibiydi. Yüzünde donup kalan bakışlarımın farkındaydı ve içimden bir ses duyacaklarımı zaten bildiğimi ama kabullenmek istemediğimi söylüyordu. Taeyong hıyarın teki olabilirdi ama son söylediği öfkemi dindirmek için yeterliydi. Ben insandım. Vicdanlıydım ve ne kadar sinirli, kızgın ya da olumsuz duygularla donatılmış olsam bile bu durumda Taeyong için üzülüyordum. "Ne oldu?" Sakin bir tonda sorup ağaçlarda olan bakışlarını yakalamaya çalıştıysam da bana bakmamıştı. Onun yerine o gizli kuytu köşeleri izliyordu. "Mark, Haechan'la tanıştı ve sonra da beklenmedik bir şekilde aşık oldular. Erkek kardeşim sadece yakın olduğu, türünden kişilerle takılmayı bilen soğuk tipin tekiydi ama Haechan onun için her şey olup çıkmıştı." Bu duruma hala öfkeli gibi görünüyordu. "Taeil onu uyardı. Ben de yürümeyeceğini söyledim çünkü bir insanla ilişkimiz olması mümkün değildi." Dudaklarını birbirine bastırarak biraz beklediğinde kalbimdeki ağırlık yüzünden boğuluyormuş gibi hissediyordum. Kim bilir birbirleri için neler hissetmişlerdi ve sevgi her şeyi iyileştirebilecekken yok edip darmadağın etmişti. "Bunun ne kadar zor olduğunu bilmiyorsun Ten. Ne olduğumuzu her zaman saklamak zorundayız ve kendi türümüz arasındayken bile dikkatli olmamız gerek. Bir sürü kural var. SD ve Luxen'ler, bizim insanlara bulaşmamız fikrinden hoşlanmıyorlar." Çaresiz bakışları yüzüme döndüğünde ve o korkunç ağırlığa eklenerek beni derinden sarstığında boğazıma yerleşen iğrenç fazlalık beni yutkunmaya zorlamıştı. Taeyong son zamanlarda gerçek benliğini bana gösteriyordu ve tanıdığım kişinin altında böylesine çaresiz bakan birini görmek beni gerçekten de üzüyordu. Üzüyordu çünkü hissettiklerini kapatmak için etrafını duvarlarla çevirmek zorundaydı. "Sanki biz onların aşağısındaki hayvanlar gibiyiz."
"Ama siz hayvan değilsiniz..." Kesinlikle bizim gibi değillerdi ama bizden aşağıda da değillerdi. Hatta bizden çok daha üstün olabilirlerdi. Şimdiye kadar gördüğüm uzaylıların hemen hemen hepsi yabani ve soğuk olsa bile onları aşağı göremiyordum. Sadece kendilerini korumak zorunda olan azınlıklardı. "Ne zaman bir şeye başvursak SD tarafından izimiz sürülüyor. Ehliyet alıyorsun, haberleri oluyor. Üniversiteye başvurursak görüyorlar. Bir insanla evlilik izni mi? Unut gitsin. Taşınmak istediğimizde bile katlanmamız gereken bir kayıt olayı var." Bana bakarken sıkıntılı ve öfkeli görünüyordu. Kaşlarım çatılırken ve tüm bu şeyleri gözden geçirirken onları nasıl da ellerinin içine aldıklarını anlamaya çalışıyordum. "Bunu yapabiliyorlar mı?" Bu şartlı kölelikten başka bir şeye benzemiyordu. Her ne kadar kendi çıkarları için kullanmaya çalışmasalar bile yaşam haklarını bir yönden kısıtlıyorlardı. Taeyong keyifsizce gülüp bakışlarını tekrar çevirdiğinde yavaşça omuzlarını silkti. "Burası sizin gezegeniniz, bizim değil. Sen bile söyledin. Hayatlarımızı finanse ederek bizi yerimizde tutuyorlar. Rastgele kontrollerimiz oluyor, o yüzden saklanamayız da. Burada olduğumuzu bir kez bildiklerinde iş bitmiştir." Ne diyeceğimi bilemediğimden sessiz kaldım. Hayatlarındaki her şey kontrol edilip kaydediliyordu. Bu hem korkutucu, hem de üzücüydü. "Hepsi bu da değil. Başka bir Luxen bulup burada kalmamız bekleniyor." İğrenç bir his göğsümü tırmalayıp içime bir sıcaklık bıraktığında hislerimi yüzüme yansıtmamaya çalışıyordum ancak bir uzaylıyla birlikte olmaya zorunlu kalması bana iğrenç hissettirmişti. Belki de bu uzaylının Kun olma ihtimali beni daha da rahatsız eden kısmıydı. "Bu hiç adil görünmüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21