Öylece birbirimize bakmak yerine apar topar kalkıp elimizdeki şeyin ciddiyetini ölçmek için aşağı inmiştik. Taeyong bütün pencereleri kapatıp perdeleri çekerken kalbim deli gibi atıyordu çünkü bozuk paradan biraz daha büyük olan o taş bir opaldi. Tam anlamıyla bir kurtarıcı, lütuf, armağan ya da daha kutsal birçok şeydi.
Taşı aceleyle Taeyong'a verip ne yapacağımızı bilemezken ufak bir heyecanla gözlerimi yüzünde dolaştırmıştım. "Bir şey dene, şu yansıtma olayı gibi ya da her neyse işte." Opallerin yapabileceklerini öğrendiğinden beri bir parça opal için yanıp tutuştuğundan neredeyse emindim ve hiç reddetmeyişini de buna bağlıyordum. Benden taşı alıp avcunda çevirirken yeşil gözleri ilgiyle parlıyordu ve taşla ilgili bir şeylere çok odaklanmış olduğunu biliyordum. Tereddüt etmeden parmaklarını kapatıp yuvarlak, siyah taşın yumruğunun içinde kalmasına izin verirken konsantre olmuş görünüyordu fakat önce hiçbir belirti yoktu.
Hava aynı ağırlığında, Taeyong aynı formundaydı. Ancak sonra hafif bir ışıltı vücudunun çevresini kaplarken bu görüntüyü hatırlıyordum. Tıpkı Yuta'nın heyecanlanması gibiydi. Kolunun ışıldayıp silikleşmesine engel olamaması gibi bir şeydi ve o parlaklık Taeyong'un tüm vücuduna yayılmaya başlamıştı. Saniyeler kadar kısa bir süre sonra sanki yanımda hiç var olmamış ve hatta buraya hiç gelmemiş gibi ortalıktan bir anda kaybolduğunda oturma odasında tek başıma kalmıştım. Ya da.. belki de kalmamıştım.
"Taeyong?" Etrafıma bakınıp onu görmeye çalışırken nerede olduğuna dair tek bir tahminim dahi yoktu ve asla yakınımda değildi. Olsa hissederdim çünkü Taeyong'un vücut ısısını algılamak üzere ciddi bir yetenek geliştirmiştim. Fakat hiçbir yerde yoktu. "Seni göremiyorum?" Kanepenin yanından küçük bir kıkırdama geldiğinde gözlerimi kısarak o tarafa doğru dönmüştüm.
"Hiç mi?" Onu başımı sallayarak onaylarken ürpermekten kendimi alamıyordum çünkü bu çok tuhaftı. Buradaydı ancak onu hiçbir şekilde göremiyordum. Üstelik sadece sesinin geldiği yöne göre kanepeye yakın olduğunu çıkarmıştım ve doğru olmayabilirdi. Bu yüzden yavaşça geriye adım atarak kanepenin olduğu yere daha dikkatli bakarken resmin daha büyük halini değerlendirmeye koymuştum. Sonrasında ise fark ortadaydı. Belki de dikkatli bakmak için fazlasıyla odaklandığım için bu kadar rahat görüyordum ancak kanepenin arkasındaki boşluk normal değildi. Dalgalı ve bana ateşi hatırlatan o bulanık görüntüye sahipti.
"Ah.. pekala bu biraz korkunç.. Tıpkı, tıpkı şu duvarlardan geçebilen ruhani şeyler gibisin." Bir duraksama olduysa bile sonrasında ilk video oyununu almış çocuklar gibi ağzı kulaklarında ortaya çıkmıştı. "Bu harika bir şey." Gerçekten de çok beğenmiş gibi görünüyordu. "Artık istediğim zaman banyona girebilirim."
Tamam, belki de şu anda yapılacak en doğru şey bu değildi ama gözlerimi devirmekten geri kalamıyordum çünkü elimizde bir Opal tutuyorken amaçladığı ilk şeyin banyoma girmek olması inanılmazdı. "Bilmiyorum farkında mısın ama zaten banyoma giriyorsun hem de oldukça sık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21