Taeyong
Görüşümün resmen kırmızıya boyanmıştı ve tepesi atmış bir ruh hastası gibi odanın karşısına fırlamam saniyeler sürmüştü. Bu sırada Luxen'in varlığımı hissedip doğrulması kısaydı. Arkasını dönüp, çaldığı, yirmilerinin başlarındaki erkek formuna geri bürünürken ismini düşünüyordum. Sanırım Quincy'ydi. Aslında adı zerre kadar umurumda değildi.
"Buraya girmen-" Benimle konuşmaya çalışırken kaburgalarının altına yumruk attığımda, iki büklüm bir şekilde havada süzülmüştü ancak yatağa düşmeden önce onu omuzlarından yakaladığım anda bir yana fırlatmıştım. Duvara çarpıp beraberinde duvardaki çerçeveleri de düşürmüştü. Mavi gözlerindeki öfkeyi görebiliyordum. Ama bunun üstümdeki etkisi gözle görülemeyecek kadar azdı. Omuzlarına yapışıp onu tekrar duvara çarptığımda resmen yüzlerimizin arasında santimler vardı. "Burada ne yapıyordun?"
"Sana cevap vermek zorunda değilim."
"İnsan derisinin şerit şerit yüzülmesinin nasıl bir his olduğunu öğrenmek istemiyorsan cevap vereceksin." Gülüyordu ancak bu tür bir deli cesaretini o kadar çok görmüştüm ki umurumda bile değildi. "Senden korkmuyorum." Tek istediğim şu gerzekten tüm hıncımı almaktı.
"Korkmalısın. Bir daha onun yanına yaklaşırsan, hatta onun olduğu tarafa bakarsan ya da soluğun ona değerse seni öldürürüm."
"Niyeymiş o?" Bakışları omuzlarımın üzerinden yatağa doğru kaymaya başlayınca çenesini kavrayıp zorla gözlerime bakması için kafasını duvara yaslamıştım. Formu parlıyordu. "Onu koruyor musun? Onun sadece insan olmadığını sezebiliyorum ama bizden biri de değil."
"Bunların hiçbirinin önemi yok." Çenesini tutarken derisinin ve kemiklerinin ezildiğini hissedebiliyordum. Eğilip bükülerek elimden kurtulurken başını arkaya yatırıp duvara yaslanmıştı. Orospu çocuğu hiç utanmadan gülüyordu. "İnsanlarla çok uzun zamandır bir aradasın. Olay bu. Çok fazla insansın. Bunu görmediğimi mi sanıyorsun? Diğerlerinin bunu fark etmediğini mi sanıyorsun?" Dudaklarım onunkini aratmayacak kadar soğuk bir gülümsemeyle kıvrılmıştı.
"Dünya'da büyümenin seni öldürmeme engel olacağını sanıyorsan salağın önde gidenisin demektir. Ondan da uzak duracaksın, ailemden de." Quincy gözlerime bakarken güçlükle yutkunmuştu. Bakışlarımda her ne gördüyse üstelemekten vazgeçmesi akıllıca olandı.
"Sijong'a söyleyeceğim." Yakasına yapışmayı bir kenara bırakıp onu serbest kılarken yanağına hafifçe vurmuştum. "Benden de selam söyle." Bir an için tereddüt ettiyse de sonra kendini iterek duvardan ayrılmıştı. Uzun adımlarla odayı geçip çıkarken o yatağa dönüp bir kez bile bakma cesaretini göstermemişti. Bu demek oluyordu ki kardeşimiz artık akıllanmıştı.
Kapının yavaşça kapanışını izlerken kilidin gürültüsü damarlarımda yankılanıyordu. Bir ev dolusu Luxenleyken kapıyı kilitlemek anlamsızdı ama bu o kadar insana özgü bir davranıştı ki bana iyi hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21