Bu, hayatımdaki en garip anlardan biriydi. Gülsem mi, ağlasam mı, yoksa olabildiğince hızlı kaçsam mı bilemiyordum. Çünkü benden nefret eden yan komşum ve ikizi dünyadan değildi. Bizim gibi, tıpkı insanlar gibi görünüyorlardı ancak insan değillerdi. Bu kafayı yemem için yeterli bir sebep gibi görünse dahi tuhaf bir şekilde içimdeki o iğrenç korkudan eser kalmamış hatta aksine merakla dolmuştum. Daha fazlasını bilmek istiyordum.
Taeyong gergin bir şekilde gülümseyip bakışlarını bende detaylı detaylı dolaştırırken her zamanki o süzme eylemi bana artık garip bile gelmiyordu. Çünkü bundan daha acayip şeyler yaşanmıştı ve ben artık beni nasıl izlediğini, nereme baktığını düşünecek durumda değildim. "Ne düşündüğünü görebiliyorum. Aklını okuyabildiğimden değil, yüzünden her şey belli oluyor ve tehlikeli olduğumu düşünüyorsun." Bir de hıyar ve seksi olduğunu düşünüyordum ama bunu kabul etmiyorsam şimdi de söylediklerini doğrulamama gerek yoktu. Hem.. tehlikeli olabilirdi ama önemli olan bunu nasıl kullandığıydı. Değil mi? Başımı iki yana sallayıp olan biten her şeyi tekrardan gözden geçirdiğimde karşımda bir uzaylı formunun oturuyor olduğu gerçeği beni yakamdan tutup tekrar tekrar silkelemiş ve bir tane de tokat geçirmişti.. "Delilik bu ama senden korkmuyorum sanırım." Kalkıp üzerime aniden gelmediği sürece yada bana parlak ampul numarasından yapmadığı sürece gerçekten de korkmadan burada onunla oturabilirdim.
"Korkmuyor musun?"
"Hayır." Gülümsemek için uğraştım ama sesim biraz isterik gibiydi ve inandırıcılıktan tümüyle uzakken gülümsememin de ne kadar gereksiz olduğunu fark etmek beni tümüyle bundan vazgeçmeye ikna etmişti. "Hiç uzaylıya benzemiyorsun." Bunu belirtmek önemiymiş gibi konuştuğum havalanan tek kaşı yüzünden alt dudağımı gerginlikle dişlemek elimde olmamıştı ve Taeyong sorgulayıcı bir şekilde yüzüme bakıp oturduğu yerde bana biraz yanaştığında yaklaştığını görmemiş gibi davranmak için uğraşıyordum. "Uzaylılar neye benzermiş peki?" Yavaşça omuz silktim ve altımdaki şortun açıkta bıraktığı yerleri kollarımla sarıp kapatırken derince bir nefes aldım. "Sana benzemediği kesin. Göz kamaştırıcı olmazlar." Bu bir itiraf değildi. İltifat da değildi. Çünkü lanet olası adam zaten neyin boku olduğunu çok iyi biliyordu.
"Sence ben göz kamaştırıcı mıyım?" Gülümseyerek tek koluna yaslandığında ona kötü kötü bakmaktan kendimi alamamıştım. "Kes sesini. Sanki bu gezegendeki herkesin, senin yakışıklı olduğunu düşündüğünü bilmiyorsun." Okuldakilerin, hatta benim ve diğer herkesin onun hakkındaki düşünceleri bildiğinden emindim. Özel bir gücü ya da yeteneğinin olmasına gerek yoktu çünkü hıyarın teki de olsa herkesin dönüp dönüp bakmak isteyeceği kadar iyi görünüyordu. Yüzümü buruşturdum, bu konuşmayı yapıyor olmak bile hayret vericiydi. "Uzaylılar -yani varlarsa tabii- koca gözlü ve cılız kollu küçük yeşil adamlar,.. dev böcekler ya da yamuk yumuk küçük yaratıklardır. Herkesin düşündüğü bu." Küçük bir kahkahayla bana bakıp ardından keyiflenmiş gibi kafasını iki yana salladığında neden bu kadar eğlendiğini anlayamamıştım bile. Herkesin aklında ki uzaylı formu aynıydı ve benim de böyle düşünüyor olmam çok normal olmalıydı. "E.T gibi mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21