40

182 28 11
                                    

Taeyong

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Taeyong

Keyfim pek yerinde değildi. Dört dakika kadar önce kalbim deli gibi çarpmaya başlamıştı. Midem bulanıyordu ve dikkatimi verip doğru dürüst adım bile atamıyordum.

Bu hissi hatırlıyordum. Böyle zor zor nefes almayı da. Bunu unutamazdım çünkü Ten vurulduğunda da bu cehennem azabını çekmiştim ama şimdi çok yersizdi. Burada nispeten güvende sayılırdı. En azından eli silahlı sapıklar gezmiyordu ve birinin onu yaralaması için bir sebep yoktu. Hiç değilse şimdilik. Fakat biliyordum ki kardeşimi, insanları mutasyona uğratmaya zorlamak için Haechan'a da bir şeyler yapmışlardı.

Nöbetçi asker eşliğinde revir katının koridorunda yürürken ensemde sıcak bir karıncalanma hissetmiştim. Bu Ten'in yakınlarda olduğunun bir işaretiydi. Faka o iç bulantısı, korku hissi ve göğsümü sıkıştıran baskı ona yaklaştıkça arttığıyla kalıyordu. Bunun iyiye işaret olmadığını ise epey sağlam öğrenmiştim. 

Yürüyüşüm ya da dengem her zaman kusursuzdu. Asla tökezlemezdim. Ama şimdi, sendeleyip dengemi kaybedecek gibi olduğumda asker bozuntusu beni penceresiz kapılardan birinin önünde durdurup gözünü okutmuştu. Bir tıkırtının ardından kapı açıldığında ise dümdüz durabilmek için korkunç bir çaba sarf etmiştim. Ama bu çaba odayı adamakıllı gördüğüm anda boş bir çabaya dönüşmüştü. 

Nefesim kesiliyordu. En berbat kabuslarım gerçek olmuş, dehşetengiz bir berraklıkla ve onca detayıyla gerçeğe dönüşmüştü. 

Yanımda duran kimse yoktu fakat odada birileri vardı. Gerçi hiçbirini gözüm görmüyordu. Ten'den başka şey görmüyordum. Yüzüstü yatıyordu, başı yana dönüktü. Suratı resmen bembeyaz kesilmiş ve ıstırap içindeydi. Gözlerini açık tutmakta ne kadar zorlandığını ondan bu kadar uzaktayken bile anlayabiliyordum. İçeride kan gövdeyi götürüyordu. Ten'in sırtından sızıyor, üstünde yattığı tekerlekli sedyede birikip havuza dönüşüyor, oradan da aşağıdaki kaplara damlıyordu. 

Sırtı, bir felaketti. 

Kasları kesilmiş, kemikleri açığa çıkarılmıştı. Freddy Krueger'ın elinden geçmiş gibiydi. Hiç şüphem yok ki omurgasına dair ortada hiçbir şey kalmamıştı. Bunların hepsinin berbat bir kabus olmasını istiyordum. Bunu o kadar çok istiyordum ki uyanabilmek için yapmam gereken ne varsa yapardım. Ancak kabus olmadığını da bir o kadar iyi biliyordum. Hiçbir rüyada kan kokusu bu kadar gerçek olamazdı. Ten.. hiçbir rüyamda bu kadar acı çekemezdi ve ben hiçbir zaman bu kadar berbat bir durumda olmazdım.

O yüzden odaya gireli ancak bir saniye olmuştu ki öne fırlamıştım. Geri zekalı askeri itip yolumdan çekmek kolaydı. Ten'in yanına varınca da yalpalamak sorun değildi ama tutunmak için ellerimi öne uzattığımda parmaklarım kan içinde kalmıştı.  Ellerim kan içindeydi. Bu onun kanıydı. Sıcak bile değildi. Kim bilir ne zaman akmaya başlayıp soğumuştu..

Akis-μός - taetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin