Ten
Üstüme sardığım havluyla odaya girdiğimde Taeyong yatak odasındaki televizyonu kısık seste açmıştı. Bana dönüp, bakışlarını parmak uçlarımdan başıma kadar gezdirirken yüzü ciddi görünüyordu. "Selam."
Uluslararası haber kanallarından birini izliyor ama ne izlediğini unutmuşa benziyordu. Kulübeden ayrıldığımdan beri hiç haber izlememiştim ama belli ki çok şey değişmiş olmalıydı çünkü Daidalos'a düştüğümüzde çekilen ve sabıkalılara benzediğimiz fotoğraflarımız televizyon ekranında parlıyordu. Yetmezmiş gibi oraya girmek için teşebbüsde bulunduğumuz günlerden bir tanesinde Mark'ın kameraya yansıyan görüntüsü de ekrandaydı. Bizden şüpheliler olarak bahsediliyordu. Ne için şüphelendikleri ise meçhuldü.
"Gel buraya." Yatağın kenarından bana kolunu uzatınca ona doğru yanaşmıştım. Oda, Sadi'yle ben girmeden önceki haline dönmüş gibiydi ama perdeler hâlâ bir yığın halinde yerde duruyordu. Çarşaflarla yastık kılıfları değiştirilmişti ve odanın biraz da havalandırıldığından emindim. Havluyu düğümlediğim yerden tutarak kendimi yatağa bırakma taraftarıydım ama kolunu belime dolayıp beni kucağına çekince vücut sıcaklığına sığınma ihtiyacıyla Taeyong'a yapışmıştım. Yürüyen ve konuşan elektrikli battaniye gibiydi.
Televizyonda, kır saçlı bir haber spikeri ağırbaşlı bir tavırla kameraya bakarken ekranın en üstünde Seul'den bu haber kanalına bağlı bir yayın istasyonundan canlı bir video yayınlanıyordu. Görüntüler, sıkıntılı şehrin üzerinde turlayan bir helikopterden çekilmişe benziyordu. Duman tüten binaların, büyük otobanlarda tampon tampona ilerleyen trafiğin ve insanlarla dolup taşan caddelerin görüntüleri hayra alamet değildi. Sonra sağdaki küçük ekran Busan'dan canlı yayına geçip aynı türden görüntüler yayınlamaya başladığında ne düşünsem bilemiyordum. "Kaynaklara göre, ilk olay Itaewon'da başladı ve bunu doğrulatmaya çalışıyoruz." Haber spikerinin yüzüne yerleşen bitkinlik ifadesi ses tonuna da yansıyordu. "Şu anda, üç gün önceki meteor yağmurunun aslında meteorlar değil de..." Boğazını temizlerken ağzından dökülecek bir sonraki sözcüklerle mücadele ediyor gibiydi. "Dünya... dışından gelen geniş çapta bir istilanın ilk kısmı olduğuna inanılıyor."
"Bence 'dünya dışından gelen' sözcüğü az önce boğazına takılıp kaldı." Taeyong başka bir zamanda gülebileceğim bu cümleyi kuru kuru söyleyince başımı öne sallamıştım. Adam az önce ulusal televizyonda söylediklerine inanamıyormuş gibi gözüküyordu ve hiç haksız değildi. Haber spikeri başını eğip önündeki kâğıtlara baktı ve başını yavaşça iki yana salladı. "Uzaylıların biyolojisi ve... bu işin sonuna dair bilgi edinmek için hâlâ Dr. Sungwoo'dan açıklama bekliyoruz ama şu an, uzaylıların toplu halde gelişinin ardından bir sessizlik dönemi olduğunu ve bunu takiben" -adam başını kaldırıp ekrana bakarken, yüz hatları gergindi- "dünyanın her yerinde, belli başlı şehirlerde stratejik, hedeflenmiş saldırılar olduğunu biliyoruz. Elimizde kesin rakamlar yok ama bu bölgelerde ve civardaki şehirlerde can kaybının büyük olmasını bekliyoruz." Bütün bunların ezici dehşetiyle titremiştim. Olduğum şeye ve geçen sene onca şeye şahit olmama rağmen aklım bunları tamamıyla almıyordu. Değişen artık yalnızca benim dünyam değildi. Herkesin dünyası değişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21