Söylediği son şey içimi büyük bir korkunun kaplamasına sebep olurken diğer şiddetli duygular tenimin üstündeki statik elektriği tetiklemişti ve ben hakim olamayacağım bir enerji akışının içine hapsolmuş gibiydim. Bir elektrik patlaması odada gezinip beni sararken, yer karolarına sürtünen tahtanın sesini duyunca elimdeki açılmamış kola kutusunu düşürmüştüm. Artık bendeki bu şeyin kontrolü çığırından çıkmış gibiydi çünkü sandalyelerden biri masanın altından fırlayıp dosdoğru üzerime uçarak bacağıma çarptığında bunu kontrol edemiyordum. Öyle ki bana çarpan daha büyük ya da daha sağlam bir şey olsaydı kemiklerimi kıracağından da emindim çünkü sadece bir sandalye dahi kanamama yol açacak kadar tehlikeli olmuştu.
Taeyong ağzına gelen her şeyi söyleyerek yanımda belirdiğinde ve hafif bir deprem dalgası gibi sallanan bedenimi kolumdan tutarak yakalandığında midem deli gibi bulanıyordu. İyi olup olmadığımı anlamak istermiş gibi yüzüme dikkatle bakarken gözlerimi kapatan saçlarımı çekip, bulantıyı bastırabilmek için derin bir nefes alarak başımı kaldırmıştım. "İyi misin?"
"Harikayım." Berbattım. Tezgaha doğru yaslanıp ağırlığımı bacağıma verdiğimde bileğimden aşağıya nemli bir sıcaklığın yayıldığını hissedebiliyordum ve zonklama git gide yayılıyor gibiydi. Sırf acıyı dağıtmak için oraya bastırmak istiyordum ama ne durumda olduğunu görebilmek için kotumu yukarıya doğru çektiğim zaman üstüne bastıramayacağım kadar kana bulanmış durumdaydım. "Muhteşem, tam bir doğal afetim."
"Buna itiraz edemeyeceğim." Komik olduğunu düşündüğü ancak sırf acı içindeyim diye bastırdığı ifadesiyle birlikte bacağıma bakarken başıyla arkasını işaret etmişti. "Gel hadi, otur da bir bakayım şuna."
"İyiyim ben." İyiydim ya da değildim. Taeyong'un istediği cevap bu değildi. O yüzden konuyu benimle tartışmadan şu uzaylı büyüsünü devreye soktuğunda göz açıp kapayıncaya kadar kendimi masanın üstünde bulmuştum. Söylediğini bana yaptırması için onayımın olmasına gerek olmadığını göstermek ister gibi sırıtıp parmaklarını dizimin altına koyduktan sonra ayağımı sandalyeye yaslamam için bana yardım etmişti. Sonrasında müdahale etmeme dahi izin vermeden pantolonumu kıvırarak kanayan yeri açtığında gerçekten de bunu nasıl başardığımı aklım almıyordu. Alt tarafı bir sandalyenin böyle tehlikeli hale gelebilmesi çok korkunçtu. "Sen cidden bir doğal afetsin. Her yer kan revan." Gördüklerim karşısında yutkunup acının neden bu kadar yoğun olduğunu anladığım zaman dizimin arkasına değen parmakları yüzünden huylanıp duruyordum. "Beni iyileştirmeyeceksin değil mi?"
"Hayır, sonra ne olacağı belli olmuyor. Bir bakarsın uzaylıya dönüşüyorsun." Son zamanlardaki korkum buydu ve sık sık uzaylıya dönüşüp dönüşmediğimin garantisini almak ister gibi Taeyong'a sorup duruyordum. Ve bir de onu suçluyormuşum gibi göründüğü için fırsatını bulduğu gibi beni buradan vurmuştu. Bir iki saniyeliğine gözümün önünden kaybolduğu için ve ardına eklenen su sesi yüzünden başımı çevirerek onu görmeye çalıştığımda hiçbir yerde yoktu. Ve takip edemeyeceğim kadar hızlı bir şekilde elinde havluyla karşımda ortaya çıktığında beş saniye kadar kısa bir sürede koca mutfağın içinde önce havlu bulup, sonra onu ıslatıp, yeniden karşımda bittiğine inanasım gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanfictionBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21