28

314 36 50
                                    

Merhabalar! İkinci bir yazar notuyla buradayım ancak çok uzun tutmadan sadece küçük bir soru soracağım.

Mark ve Haechan için yan kurgu ister misiniz? Çünkü Taeyong ve Ten'in öncesini anlatabileceğim, muhtemelen çok uzun yazılmamış, mini mini 15-20 bölümlük bir kurgu çıkarabileceğimi düşünüyorum. Eğer düşüncelerinizi esirgemezseniz çok mutlu olurum.

İyi okumalar!

Haenam'dan eve döndüğümüzde saat geç olmuştu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Haenam'dan eve döndüğümüzde saat geç olmuştu. Arabadan indiğim anda kendimi dosdoğru yatağın yolunu tutarken bulmuştum ve bu aşırı uyku ihtiyacımın olduğu ana Taeyong da eşlik etmişti. Muhtemelen en az benim kadar yorgundu çünkü dans eden insanların arasında birbirimizi yemiş olmamıza ve bu yarım kalmış olmasına rağmen sadece sarılıp uyumuştuk.

Perşembe günü ise zombi gibiydim ve biyoloji dersinde Hendery'nin neşeli tavrı yüzünden az daha ona vuracaktım. Peşinde onu öldürmek isteyen bir Luxen ordusu varken ve Pazar günü Daidalos'a baskın düzenleyecekken bu kadar neşeli davranabiliyor olması sinirlerimi bozuyordu. Bir de not tutmak için uğraştığım sırada benimle hiçbir şey olmamış gibi konuşması inanılmazdı. Benim de pozitif olmam gerektiğini ve Pazar gününün kolay olacağını düşünüyordu. Fakat benim zerre güvenim yoktu. Ne Hendery'ye güveniyordum ne de o yerden bitme mafya çocuğa.. Dolayısıyla Pazar gününün nasıl olacağına dair bir sürü şüphem vardı.

Dersten sonra eşyalarımı toplayıp, Mark'ın gelmesini beklerken bir süre Jungwoo'yla laflayıp durmuştum. Mark'ın Hendery'yle karşılaşmasını istemiyordum. Karşılaşırsa da yanında olmak istiyordum çünkü Mark onu döverek ağzından bilgi almak falan isterse en azından Taeyong'u çağırmak için iş görebilirdim. Ancak Mark aptal değildi. Neden yanında bekçi köpeği rolü oynadığımı biliyordu. O yüzden sınıftan çıkıp uzakta birkaç oğlanla sohbet eden Hendery'ye bakarken neredeyse Taeyong'u aratmayacak bir şekilde söylenmişti.

"Ondan hiç hoşlanmıyorum." Hendery'nin seveni var mıydı ya da biri ona gerçekten güveniyor muydu gerçekten bilmiyordum fakat Mark'ın ondan neden hoşlanmadığını anlayabiliyordum. Yine de ciddiyetini kırıp, zaten düşman safında gördüğümüz Hendery'ye takmasın diye hafifçe gülerken onu koridora doğru çekmiştim. "Sıraya girmelisin, liste çok kalabalık. Pazar'a kadar ona ihtiyacımız olmasa kimse gözünün yaşına bakmaz." Hoş.. gözünün yaşına bakan bir biz vardık.

Mark dümdüz ileri bakarak yanımda ilerlerken hafifçe omuzlarını silkmişti. "Yine de sevmiyorum onu." Sonra bakışlarını yüzüme çevirdiğinde tereddütlü ifadesi yüzünden bir şeyler soracağını tahmin edebiliyordum. "Sana karşı bir şeyler mi hissediyordu?" Tabii.. bunu sormasını beklemiyordum.

Belki de meraklı sayılabilecek bir bakışla Mark'a karşılık verirken Hendery'nin bana karşı bir şey hissetmediğine dair olan düşüncelerimin hepsinden emindim ancak görünen o ki herkesin ilk aklına gelen buydu. "Niye öyle düşündün?" Mark küçük bir tebessüm bırakırken tekrar omuzlarını silkmişti. "Kardeşimin ona karşı duyduğu nefretin haddi hesabı yok." Tamam, bu anlaşılırdı. Muhtemelen Taeyong, Dejun ismine rağmen Hendery'nin benden hoşlandığını iddia edebilirdi ve belki de psikopatça bir paranoyayla Hendery'nin benim peşimden koştuğunu söyleyebilirdi ancak Hendery ve ben bir ara arkadaş olmaya çalışmak dışında hiçbir şey paylaşmamıştık. Zaten, paylaştıklarımızın ne kadarı doğruydu ondan da emin değildim.

Akis-μός - taetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin