MILCK - The World Is Unraveling
Arum'un buraya geldiğini söylemek ne kadar doğru olurdu bilmiyordum fakat kesin gözüyle bakabileceğim kadar güçlü bir ihtimaldi. Yuta'nın oturma odasında, kafesteki bir kaplan gibi gezinmesine yetecek kadar büyük bir ihtimaldi. Korkuyor gibi durmuyordu fakat ne kadar tehlikede olduğumuzun farkında görünüyordu ve sanırım bu onun için bir takım şeyleri değiştirmişti. Yani, az önce film izlemek için heyecanlanan arkadaşımdan eser kalmamıştı.
"Arum buraya gelirse onunla dövüşebilir misin?" İlk defa bana karşı sert sayılan bakışlarıyla baktığında emin olmuştum. Tamamen farklı biriydi. Zalim, savaşçı prense dönüşmüştü. Onun bu yanını nasıl olmuştu da hiç görmemiştim? "Taeyong kadar hızlı ya da güçlü değilim ama Taeyong buraya gelene kadar yerimi koruyabilirim." Yüreğim ağzıma geldi. Yerini korumak yeterli değildi. Taeyong buraya zamanında gelemezse, her şey biterdi ve kesinlikle mantıklı ve güçlü bir plana ihtiyacımız vardı. Yuta'nın onunla tek başına başa çıkamayacağını biliyordum. Gördüğüm o şey çok güçlüydü ve idare edemeyeceğini biliyordum. Dahası başa çıkmak zorunda kalmasını da istemiyordum. Pencerenin önünde gidip gelen arkadaşımı izlerken içimdeki bir his beni rahatsız ediyordu. Çünkü Taeyong'un korktuğu her şey gerçekleşiyordu ve hissettiğimin vicdan azabı olduğunu anlayabiliyordum. Ben Yuta için bir zaaf, bir engeldim ve bunun olmasına izin veremezdim, vermeyecektim.
"İzim, evinizin içinden görebileceği kadar güçlü mü?" Hareket etmeyi kesip bakışlarını üzerimde sabitlediğinde kafasını iki yana sallamıştı. "Pek sayılmaz." Ben belki de deliydim. Belki de olaylarla sandıkları kadar iyi başa çıkamamış ve kafayı yemiştim.
"Peki ya ana yoldan? Ormandan?" Daha çok duraksadığında bakışları tereddütlüydü. "Bilmiyorum Ten... ama sana ulaşmadan onu durduracağım." Evet, ben kesinlikle büyük bir tehlikeydim. Yuta için canlı bombadan farksızdım. Daha da kötüsü, şu anda bile beni düşünüyordu. Arum onu gördüğü anda güçlerine ulaşmak için her şeyi yapacakken tek derdi beni korumaktı. Sanırım arkadaş olmanın altın kuralı artık buydu çünkü benim de tek derdim onu korumaktı. "Bir fikrim var." neredeyse DVD yığınını devirerek ona yaklaştığımda meraklı, endişeli ve biraz da öfkeli bakışları yüzümde geziniyor, yeşil rengi sanki duygularının buhranında savaşıyor gibi değişip duruyordu. "Biraz delice ama işe yarayabilir."
Gözlerini kısıp bana bakarken bu bakışın ne kadar sorgulayıcı olduğunun farkındaydım. Büyük ihtimalle yüzüme küfür edip beni geri oturtmayı tercih edecekti ancak kabul etmesi için her şeyi yapacaktım. "Neymiş?"
Bir şekilde kabul etmek zorundaydı. Onunla ilgili başımıza kötü bir şey gelmesine katlanamazdım. Bunun sebebi olmak istemiyordum. "İzimi daha güçlü yaparsan onu kesinlikle evden uzağa götürebilirim. O zaman buraya gelmez ve Taeyong-"
"Kesinlikle olmaz." Sözümü kesip kesin bir sesle konuştuğunda bakışları Taeyong'un bakışlarını aratmayacak kadar sertti. "Deli misin sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis-μός - taeten
FanficBir çift yeşil göz, tuhaf kasaba ve ışık insanları. @aroasiren 26.01.21