Devran telefonu çalınca apar topar yanımdan ayrıldı. Ben de odaya gidip yatağa girdim ve uyumak için kendimi zorladım. Gözlerim ağladığım için alev alev yanıyordu. Kızardıklarına da emindim. Her ne kadar gözlerim yorgun olsa da uykuya dalamıyordum. Açıkçası çok da yorgun sayılmazdım. Zaten uyumuş ve dinlenmiştim.
Çok geçmeden yatakta doğruldum ve oflayarak etrafıma bakındım. İlgi çekici hiçbir şey yoktu. Eğer burada günlerim hep böyle geçecekse kendime geçmiş olsun diyordum sadece. Ben okulda on dakika boş kalmazdım. Hep oyalanacak, uğraşacak bir şeyler bulurdum. Arkadaşlarım vardı en azından. Şu an onların yanında olmak ve her şeyin bir rüya olması gerçekten en çok ihtiyacım olan şeydi ama maalesef yaşadığım her saniye bire bir gerçekti.
Üstelik olanları zihnimden atmak zorundaydım. Kendimle çelişmekten hep nefret etmiştim.
Burada can sıkıntısından ölmemek adına yataktan çıktım ve aşağıya indim. Belki kütüphaneden okumak için bir kitap alabilirdim.
Salondan geçerken neredeyse İhvan'la çarpışıyordum. Ben dalgındım neyse de, o da en az benim kadar dalgındı. Bana çarptığını bile fark etmeden yürümeye devam etti ancak yanımdan geçerken son anda kolunu yakalayıp onu durdurdum. Elindeki kağıdı da o sırada fark ettim.
Uykudan uyanmış gibi şaşkın bir şekilde başını bana çevirdi. Gözleri kızarmıştı. Ağlamış mıydı acaba? Yüzündeki sönük ifade bunu destekliyordu. Morali yerle bir olmuş gibiydi.
Hiçbir şey söylemesine gerek yoktu. Beter halde olduğunu anlamıştım. O daha kendine gelemeden elindeki kağıdı yakaladım. Kağıdı kaptığımda geri almak için yeltendi ancak birkaç adım geriye gittim ve bana ulaşmasını engelledim. O da fazla ısrarcı olmadı. Biliyordum, isteseydi onu benden alırdı ancak her şeye karşı beyaz bayrak çekmiş gibiydi.
Buruşmuş kağıdı açıp yazılanları ağzım açık okudum. Bu bir boşanma protokolüydü. İhvan ise yazının sonuna imzasını çoktan atmıştı.
"Bu da ne demek oluyor?"
Birkaç adımda yanıma ulaştı ve "Biraz sessiz olur musun?" dedi kısık bir ses tonuyla. Gecenin üçü olduğunun farkındaydım ancak elimde değildi. Bayağı şaşırmıştım.
"Ne demek bu?"
Kağıdı elimden kaptı ve "Görüyorsun işte," dedi. "Eşim beni boşuyor."
"Ve sen bunu kabul ediyorsun öyle mi?"
Aslında yüz ifadesinden ve bulunduğu ruh halinden, onun bu boşanmayı isteyerek kabul etmediği anlaşılıyordu ancak sorgulaması için bilerek yüksek sesle ona söylemiştim.
"Lütfen bir şey söyleme," dedi. Sesi titrek çıkmıştı. Başımla onu reddettim ve kolundan tutarak koltuklara kadar peşimden gelmesini sağladım. Yan yana oturduk ve ona dönerek "Ne olduğunu bana düzgün bir şekilde anlatır mısın?" dedim. Tamam, bana bir şey açıklamak zorunda değildi. İsterse kalkıp gidebilirdi ancak ben insanları az çok analiz edebiliyordum. Üzgündü ve üzüntüsünü içinde tutabilecek cesareti yoktu. Onu anlayabiliyordum, şu an aynı durumda olduğum için onu kendi haline bırakmak istemiyordum.
"Anlatacak bir şey yok," dedi. "Hayatımda iki kez aşık oldum, birincisi çok yakınımdaki birini bana tercih etti. Diğeri de tam hayatımın en güzel zamanı dediğim anda beni boşuyor. Olan bu."
"Seviyorsan peşinden git."
Kısa ve öz olan sözüme itiraz edercesine başını salladı. Dudaklarında bilmiş bir gülümseme belirdi. "Bak Şura. Eğer bir insanı seviyorsan ve onun da seni sevdiğini düşünüyorsan peşinden koşarsın. Bir insanı seviyorsan ancak onun sana karşı olan hislerinin bittiğinin farkındaysan başını eğip her şeyi kabullenirsin. Kimseyi zorla yanında tutamazsın. Bunu denersen yaşadığınız güzel günler zehir olur. Seviyorsan zaten geçmişi yıpratmaya cesaretin olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...