3-Silik Yazılar

254 22 3
                                    

Arabadan indirildiğimde biri koluma girip yürümem için beni zorladı. O kadar güçsüzdüm ki, adım atmakta zorlanıyordum. Tüm vücudum yorgunluktan, ağrıdan ve acıdan sızlıyordu. Son gücümle birkaç adım attım, başıma sıkılma ihtimalini düşündükçe bedenim benden bağımsız hareket ediyordu.

    Ne tür bir belayla karşılaşacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ancak İhvan'ın bir şeyler bildiğini biliyordum. Er geç, eğer aynı yere gidiyorsak, ondan aklımdaki soruların cevaplarını alacaktım. Kendimi hiçliğin ortasında bilmekten daha kötü bir şey varsa, o da bir hiç uğruna canımı yitirecek olmanın verdiği gerçeklikti. Umarım yeni tanıştığım ve kaçık olduğundan şüphe duyduğum bu adam benim yanımda olurdu. Başka çarem yoktu.

    Büyük bir kapının açılma sesini duydum. Ardından yüzüme sıcak hava çarptı ve bedenim soğuktan sıcağa geçerken anlık olarak rahatladı. Üzerimde soğuktan ziyade korkunun sebep olduğu bir titreme kalmıştı.

    Uzun süre zorlukla yürümenin ardından gözümdeki bandana çıkarıldı. Aniden gelen ışıktan dolayı gözlerimi kıstım ve başımı yerden kaldırıp karşımdaki büyük, demir kapıya baktım. Geldiğimiz yer bir depoya benziyordu. Bir sığınak da olabilirdi. Tam olarak kestiremiyordum. Duvarları demirden olan yapıda tek bir pencere bile yoktu. Ancak buna rağmen havadar ve oldukça büyüktü. Ben etrafımı incelerken gözleri bağlı bir şekilde İhvan getirildi. Neyse ki İhvan yanımda olacaktı. Bu da bir avantaj sayılırdı. Fazla olmasa da görmezden gelemeyeceğim kadar güvenim vardı ona. Onu tam olarak tanımasam da bu güvenin nereden geldiğini anlayamamıştım. Üstelik katil olduğunu iddia ediyordu. Bu durum da bana oldukça kötü durumda olduğumu haykırmaktan başka bir işe yaramıyordu.

    Gözleri açıldığında başını bana çevirdi. Yüz ifadesi gayet rahat ve sakindi. Hatta karşımızdaki kapı birkaç adamın gözetmenliğinde açılırken bana göz bile kırpmıştı.

Bu kadar rahat olmasının sebebi kesin vardır, diye geçirdim içimden ve biraz sakin olmak için kendimi zorladım.

    Kapı açıldığında dehşete düştüğümü söyleyebilirim. Filmlerden gözlemlediğim kadarıyla burası bir hapishane koğuşu gibiydi. İçeride sıra sıra ranzalar ve ince bir halıdan başka hiçbir şey yoktu. İnsanlar hariç. Her yaştan, her ırktan bir sürü insan başını çevirmiş bize meraklı gözlerle bakıyordu. Bu kadar insanın buraya getirilmesi ve burada tutulmasını geçtim, bir insan bunu neden, nasıl yapardı aklım almıyordu. Bizden ne istiyorlardı? Bizimle ne yapacaklardı?

    İçeri yavaş adımlarla girerken herkesin bakışlarına karşılık vermek adına teker teker her birine göz gezdirdim. Sonra da çekinircesine başımı eğdim ve İhvan'ın arkasından içeri girip koğuşun en uzak köşesine ilerledim.

    Kapı arkamızdan kapandı, hızlıca kilitlendi. Ben ise ayakta duramayacak kadar yorgun ve perişan olduğum için yere çöktüm. Sadece biraz uyuyup dinlenmek istiyordum ama içimdeki merak, hatta korku beni uyutmayacaktı, maalesef ki farkındaydım.

    İhvan geldi, benim gibi ayaklarını uzatarak yanıma oturdu.

    "Bu da güzel, hiç yatağımız olmayabilirdi."

    "Cidden bulunduğumuz durumda düşündüğün bu mu?"

    "Evet," dedi ve bu sakin kalmam için derin bir nefes almama sebep oldu. "Yatak önemli."

    Tam ona ne durumda olduğumuzu ve bize ne olacağını bilmediğimizi hatırlatacaktım ki bakış açıma sarışın, gözleri yeşil, uzun boylu oldukça güzel bir kız girdi. Uzun saçlarını örmüştü ancak uzun süre örülü kaldıklarını haykırır biçimde dağılmışlardı. Ama bir önemi yoktu, bu haliyle bile tüm kızları güzelliğiyle dünyadan eleyebilirdi. Yavaş adımlarla yanımıza geldi, sinirli bir ifadeyle İhvan'a "Sen neredesin? Kaç gündür seni bekliyorum ben," dedi.

FEVT (Devam Ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin