"Gideceğim," dedim kendimden emin. Yaklaşık yarım saattir tartışıyorduk.
Daha doğrusu garip bir şekilde İhvan ile değil, Sadra ile tartışıyorduk. İhvan oldukça sessiz bir şekilde koltuğa uzanmış bizi seyrediyordu.
"Saçmalama Şura seni orada neyin karşılayacağından emin değiliz."
"Ben eminim. Babam."
Üzerime giydiğim siyah yağmurluğun önünü kapattım. Hava gündüz olmasına rağmen kararmıştı ve yağmurun geleceğini haber verircesine gök gürlüyordu.
"Düşünmüyorsun," dedi. "Düşünerek hareket etmelisin."
Omuz silktim ve silahımın yedek şarjörünü arka cebime koydum.
"Sadra düşünmeye vaktim yok. Mektubu vermeyeceğim." Verecektim. Çünkü herkesin aksine orada sandığın yerinin yazmadığını biliyordum. Burada bir risk yoktu.
"Beni öldüremez. Mektup bende olsun ya da olmasın. Riske atmaz."
"Hiram'a güveniyor musun gerçekten?" Gittikçe sinirleniyordu. Bir hışımla İhvan'a döndü ve koltuğun kenarındaki yastığı yüzüne fırlattı. "Bir şey söylesene!"
Kollarını başının arkasında birleştirdi ve rahat bir tavırla "Gölgesi yeter," dedi.
Teşekkür edercesine gülümserken Sadra sinirle soluyordu.
İhvan'ın neden beni desteklediğini bilmiyordum ama şu an bunu düşünecek durumda değildim. Bana güveniyordu. Ben kendime zerre güvenmesem de bu işi bir şekilde halledebileceğimi düşünüyordum. Olması gereken buydu. Ailemden birine kavuşmam gerekiyordu.
Fevri davranıyordum. Farkındaydım. Risk alıyordum ama zaten risk almazsam asıl o zaman riske gireceğimi biliyordum.
Masanın üzerinde duran silahımı aldım ve belime koyup çıkmak için kapıya yöneldim.
"Birkaç saate babamla geleceğim," dedim. Sadra'ya gülümsedim. Endişelenmemesi için ona güven veren bir bakış attım ama o gerginlikten tırnaklarını kemirmekle meşguldü.
Sinirini ise İhvan'dan çıkardı.
Ben çıkarken elindeki yastıkla art arda İhvan'a vuruyor ve "Bana bu sakinliğinin sebebini açıkla," diye bağırıyordu.
Kapıyı kapattım ve hızla merdivenleri indim. İhvan'ın arabasını kullanıyordum. Hiram'ın verdiği adrese yakın değildim. Gidişim iki saatten fazla sürecekti.
Gergin hissetmiyordum. Gergin olmanın ötesindeydim. Bir yandan yorgun, bir yandan duygusal, bir yandan da babam için heyecanlı.
Umut etmekten yorulmuştum ama bir işe yarayacaksa bu yolda geçireceğim iki saat umut edebilirdim. Kaybettiklerimin yerini onlardan başkasının dolduramadığını artık daha iyi anlıyordum. Ailemin boşluğu ile mutlu olmam imkansızdı.
Hava kararmaya, yağmur artmaya başladı. Bir deponun önünde durdum. Nakliyat için kullanılan eski bir depoydu. Çevresinde onun gibi iki depodan başka bir şey yoktu.
Arabadan indim ama çalışır durumda bıraktım. Her an bir şey olursa gerisin geri kaçacaktım. Şoför kapısını da açık bırakarak arabadan uzaklaştım. Yağan yağmur yüzünden çoktan ıslanmıştım. Riskliydi. Oldukça düşücesiz bir davranıştı ama bir kez olsun denemek istiyordum.
Silahımı çıkardım ve yavaş adımlarla kapıya doğru yürüdüm. Ben tam eğilip içeri baktığımda bir silah sesi geldi. Dışarıdan geldiği belliydi çünkü tam başımın üzerine isabet eden kurşunun izini görmüştüm. Ani bir hareketle içeri girdim ve çinko duvara yaslandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...