8-Dayanak

89 16 0
                                    

"Ne?" dedim. Söylediği şey karşısında adeta şok olmuştum. Yüzümün kireç gibi bembeyaz olduğundan emindim. Şaşkınlığım karşısında sadece sırıttı. Bir şey söylemek istedim ama dilim dönmüyordu. Tamam, aralarında bir şey olmuş olabileceğinden şüpheleniyordum ancak bunun bir evlilik kadar ciddi bir şey olacağını aklıma bile getirmemiş, ihtimal dahi vermemiştim.

    Tam İhvan bir şey söyleyecekti ki içeri Sadra girdi. İhvan onu görünce birden geri çekildi. Hızlıca masadan kalkıp kapıya yöneldi. Bir an olayların hızı beni şaşırttı ancak o daha mutfaktan çıkmadan arkasından "Nereye?" diye bağırdım. Bir açıklama yapması gerekiyordu. Bir mantıklı söze ihtiyacım vardı şu an, çok değil.

    Kapının kenarında durdu. "Sadra sana anlatır," dedi. Ardından da ortadan kayboldu.

    İçeri giren Sadra, üzerindeki ıslak montu çıkarırken bir bana, bir de az önce İhvan'ın durduğu kapıya bakıyordu. Oldukça meraklı ve şaşkındı. Sonra elimdeki kahveyi gördü ve hızlı adımlarla yanıma gelip kahveyi elimden aldı. "Buna ihtiyacım vardı, çok teşekkürler."

    Omuz silktim ve arkama yaslandım. Sadra da karşımdaki sandalyeye, az önce İhvan'ın oturduğu yere oturdu. "Ne yoruldum ama!" diyerek kahveden bir yudum aldı.

    Aklımdaki sorular birden geri plana çekildi ve kaşlarımı çatarak "Neredeydin ki?" diye sordum.

    "Burada bana gece kuşu derler. İşlerimi gece halletmeyi severim."

    Bu işlerin ne olduğunu sormak istedim ancak sonra vazgeçtim. Çünkü burada sorular hep başka sorular doğuruyordu ve kafam belli bir zamandan sonra almamaya başlamıştı. Zaten görevleri özeldi ki, anlatacağını zannetmiyordum. Bunun yerine ana konuya dönmek istedim ancak nasıl dile getireceğimi bilmiyordum.

    "Siz ne konuşuyordunuz? Neyi anlatacakmışım sana?"

    Bir şey söylemek istedim ama kelimeler ağzımdan çıkmıyordu. Sadra'ya içimi açmak ve merakımı gidermek konusunda güvenebilir miydim? Yumuşak bakışları beklenti içindeydi. İri gözleri ilgiyle açılmıştı. Oldukça sıcakkanlı gözüküyordu. Hatta inanamayacağım kadar samimi.

    "Şey," diye geveledim önce. O sırada yüzündeki yumuşaklık ısrarcı bir bakışa dönüştü. Merakla beni izliyordu ancak ben en az beş saniye sessizliğimi korudum. Gözlerimi bile kırpmadan yüzüne bakıyordum. Sanki söyleyeceğim şeyi anlayabilecekti böylece.

    Sonra derin bir nefes aldım ve bakışlarımı masanın üstündeki ellerime kaydırdım. "Devran ve Aren'den konuşuyorduk."

    Güldü. "Bu muydu yani?" Başımı evet anlamında salladım ve tekrar gözlerimi kaçırdım. Bu sırada o da sırıtmaya devam ediyordu.

    "Hey," dedi. Kendime bile şaşıracağım bir hızla aniden bakışlarım tekrar ona döndü. "Bu kadar şaşırmana şaşırdım. Aren'in bakışlarından bir şeyler anlamış olmalıydın."

    "Devran'a karşı bakışları elbette garipti ancak karşılıksız bir aşk sanmıştım." Aslında düşündüklerimin ve söylediklerimin arasında bir bağlantı yoktu. O odada konuşulanları düşünmek de söylemek de istemiyordum.

    "Ben sana olan bakışlarından bahsediyordum."

    Kaşlarım çatıldı ve tereddütlü bir "Ben mi?" sorusu zihnimi aralayıp dilime döküldü.

    "Bir dahaki karşılaşmanızda Devran'a bakışını değil, sana bakışını test et," dedi.

    "İyi de neden?"

    Derin bir nefes aldı. "Bu çok uzun bir hikaye ama kırılma noktası abimle senin karşılaşman ve abimin sana olan ilgili tavırları diyebiliriz." Acaba başıma önceden bir darbe alıp aslında yaşadığım her anıyı beynim silip atmış mıydı da, bu kaos bana bu kadar yabancı geliyordu? Uzun hikayenin hiçbir ucu benim anılarıma dokunmadan nasıl ben o hikayede ana karakterlerden biri olabiliyordum?

FEVT (Devam Ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin