Hiram'ın evi büyük ve oldukça ihtişamlıydı. Kocaman bir bahçesi ve büyük bir havuzu vardı. Moskova'da acaba yılda kaç kez hava havuza girebilecek kadar sıcak oluyordu? Kocaman yapı, 18.Yüzyıl mimarisiydi. Taştan duvarlar, loş ışıklandırma, heybetli bir çatı. Bu evde kaç kişi yaşıyordu acaba? Muhtemelen sadece Hiram.
Kapıyı açan bir hizmetçiden başka kimseyi görmemiştim. Hiram artık bana silah doğrultmuyordu. Kendi irademle burada olduğuma sonunda kanaat getirebilmişti.
İçeri girdiğimde büyük bir salonla karşılaştım. Tüm mobilyalar altın rengindeydi. Buradaki bir vazo benim evimdeki en değerli eşyadan daha pahalı gibiydi.
Ben de hayatımı klasik yaşamamıştım ancak bu kadar lüksün gereksiz ve israf olduğunu düşünüyordum. Bu şekilde büyümüştüm. Belki her şeyi alabilecek kadar zengindik ancak hiçbir zaman fazlasını isteme girişiminde bulunmamıştık.
Devran'ların yaşadığı köşkle buradaki saray bana aralarında ne kadar büyük bir sınıf farkı olduğunu haykırıyordu. Yüzümü ekşittim. Kesinlikle tercih listemde böyle bir yer yoktu.
Merdivenlerin önünde beni durdurdu ve başını yukarı kaldırdı. Büyük merdivenlerden, en az ev kadar havalı bir kadın iniyordu. Sarı saçlarını sağ omzunda toplamıştı. Mavi gözleri ve ince dudakları samimi bir ifadeyle bana bakıyordu. Yanıma geldi ve elini uzattı. Boyu benden kısaydı ancak giydiği yüksek topuklar ve ince vücudu uzaktan benden uzun durmasına sebep oluyordu.
"Bu eşim Alexa," dedi Hiram.
Kaşlarım çatıldı ve istemeden Hiram'ın ellerine baktım. Sol elinde daha önce dikkat etmediğim bir yüzük vardı.
"Merhaba," dedi Alexa İngilizce olarak. Elini sıktım ve gülümsemeye çalıştım. Bulunduğum durumda ne kadar oluyorsa tabii.
Bir şey söylemedim. Bir an önce Hiram'la yalnız kalıp bu lanet olası kafa karışıklığından kurtulmak istiyordum.
Başımı Hiram'a çevirdiğimde beni anladığını belirtircesine başını salladı ve bilmediğim bir dille Alexa'ya bir şeyler söyledi. Alexa ona gülümsedi. Yüzündeki ifade Hiram'ın sert ifadesini hemen yumuşatmıştı. Alexa ona kısa bir cevap verdi. Sonra da bana dönüp başını hafifçe eğip veda etti. Yanımızdan ayrılırken güzelliği karşısında aptala dönmüş bir halde arkasından gidişini seyrettim.
Hiram koluma dokundu ve beni merdivenlere yönlendirdi. Birlikte üst kata çıktık. Geniş koridorda ilerledik. Ahşap renkli kapının açıldığı bir ofisin önünde durduk. Kilitli kapıyı üzerindeki anahtarla açtı ve içeri girmem için kenara çekildi.
Burası, evin açık renk ve altın dekorasyonunun yanı sıra, siyah ve griyle döşenmişti. Büyük çalışma masası, önünde siyah bir deri koltuk vardı. Solda büyük camın önünde de kocaman bir toplantı masası yerleştirilmişti.
Yavaş adımlarla, etrafı inceleyerek ilerledim. Duvarlarda koyu renk tablolar dikkatimi çekmişti.
"Sanata önem veriyoruz," diye açıklarken siyah deri koltuğa oturuyordum.
Bir şey söylemedim. O da yanıma oturup arkasına yaslandı. Bir bacağını diğerinin üstüne, kolunu da koltuğun arkasına atmış, bana dönmüştü.
Onunla yüz yüze gelmek için koltuğun kenarına yaslandım, bir ayağımı koltuğun üstüne yasladım.
"Öncelikle," dedi. "Bana Haşhaşiler hakkında ne bildiğini söyle."
Omuz silktim. "Senin bildiğinden daha az şey."
"Bana inancaksın Şura. Çünkü tereddüt ediyorsun. Çünkü öğrendiklerin seni tatmin etmiyor. Çünkü hepsi palavradan ibaret. Doğruları arıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...