Koşuyordum.
Bu sefer canıma kıymak için değil, canımı kurtarmak için...
İnsan tehlikeyi hissettiğinde, kalbi ve ruhu devam etmek için her şeyi yapıyordu. Bunu fark etmem için başımın belaya girmesi gerekiyordu belki de. Ama bu kadar erken, birden karar vermeyi beklemiyordum. Bunun için can attığımı anlamamıştım. Aslında istediğim işreti almışçasına halimden memnundum. Kurtulma hissimi daha da körüklüyordum.
Kocaman bir ormanda belki eve değil de, daha derine koşuyordum. Ancak bir şeylere ulaşmak için, risk almam gerekiyordu. Anladığım kadarıyla risk beni ayakta tutuyordu. En önemlisi hayata sarılmama sebep oluyordu. Uçsuz bucaksız bir uçurumdan düşerken tutunacağım bir dal gibiydi. Kopup benimle birlikte düşeceğini bilsem bile, tutunmaya çalışıyordum. Uçurumlar. Yükseklik korkum. İnancımın kayıp güveni.
Bu sondu. Kendimi son kez sonsuzluğa adamıştım ve içimde bir işaret bekleyen inanç, beni gafil avlamıştı.
Islak toprağın ve yağan karın sessizliği hiçbir şeyi ifade etmiyor, gizleyemiyordu. Arkamdan koştuğunu biliyordum.
Koşarken yorulmuyordum. Bu inancımın bana bahşettiği çok güzel bir fırsattı. Ancak dayanma gücümün ne kadar süreceğini sınamaktan korkuyordum. Her an bir dal parçasına takılıp yeri boylayabilirdim. Her an güçsüzleşip durabilir ve peşimdeki adama teslim olabilirdim. Bu korku beni içine çekerken koşmaya devam ettim.
Sığınacak bir yer aradım ama ormanda her yer açıktı ve karanlıkta hiçbir şey göremiyordum. Arkama bakmaktan korkuyordum. Döndüğümde eli silahlı bir adamla yüzleşecek olmaktan, aciz düşmüş biri olarak çaresizce karşısına dikilmekten korkuyordum. Kurban gitmekten korkuyordum. Böyle olmamalıydı. Benim kendi rızamla ölümü kucaklamam başkaydı, birinin alnıma silahı dayayıp bu yarışın içinden beni boku bokuna elemesi başkaydı.
Bir tümsekten hızlıca atladığımda takıldım ama takıldığıma sevinmiş bile olabilirdim. Betona ayak bastığımda yola çıktığımı anlamıştım. Anlık olarak sağıma ve soluma baktım. Sağımda kalan evin ışıkları gözüme takıldı. O yöne doğru koşmaya ve bağırmaya başladım.
"Devran! İhvan! Yardım edin!"
Hem koşuyor hem de aklıma gelen isimleri tekrar tekrar sesleniyordum. Kapının önüne geldiğimde bir silah sesi duydum. Bedenimdeki kanın korkudan dolayı tekrar çekildiğini hissettim. Bu hissi kısa sürede bu kadar sık hissetmem bedenime ve ruhuma iyi gelmiyordu.
Tekrar bir silah sesi duyduğumda eğildim ama bana ateş edilmediğini biliyordum. Biri benim arkamdan çıkmış olmalıydı. Aklıma başka bir şey gelmiyordu.
Kapıya ulaşmak için gücümü sonuna kadar kullanmak istedim ancak ayaklarım beni götürmüyordu. Yorgunluk ve ter içinde yere çöktüm. Peşimden gelse de artık bir önemi yoktu. Buraya kadar direnebilmiştim. Ben daha fazlası değildim. Daha azı da değildim. Ancak bu kadardım. Güçlü ve güçsüzün arasına sıkışıp kalmış basit bir kız.
Yağan karın altında bir dakika kadar bile kalmadığımı söyleyebilirim. Saniyeleri saymıştım çünkü her an kafama bir kurşun yiyebilirdim. Son nefesimi ne zaman alacağımın merakıydı bu. Hala akan gözyaşlarım yanaklarımı, ardından boynumu yakıp geçerken kapalı olan gözlerimi açtım. Elinde silah, bana doğru koşan İhvan'ı gördüm. Yüzünde dehşet ifadesiyle yanıma geldi ve hemen önüme çöktü.
"Kim?"
"Bilmiyorum, ormanda karşılaştık." Hıçkırıklarımın arasından zor da olsa konuştum.
Hızla ayağa kalktı. Gitmek için yeltenince bende ayağa kalktım. Ellerimle yakasına yapışıp "Hayır," dedim. "Gitme."
Başlarını benim için defalarca kez belaya soktuklarını bildiğimden içim el vermiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...