4-Haşhaşi Efsanesi

177 21 3
                                    

Günlerdir uyumamanın, yemek yememenin ve vücuduma adrenalin yüklemesi yapmamın sonucunda tabiki de başıma böyle bir şeyin geleceği çok açıktı.

      Ben yere yığılırken herkes tartışma içindeydi. Bedenim yorgun düşüp bilincim kapanırken Devran'ın bana doğru dönüp başım yerle buluşmadan yanıma ulaştığını hatırlıyordum. Bilincim bir gidip bir geliyordu. Beni kucağına bir yere taşıdığını anımsamıştım. Sonrası ise yine tamamen belirsizdi.

    Şimdi ise oldukça büyük bir odada, ahşap bir yatakta yatıyordum. Gözlerimi karanlığa açtım ilk önce. Kolumda bir sızı vardı. Elimi uzattığımda koluma takılı serumu fark ettim. Büyük yatağa sırtüstü uzanmıştım. Başımın arkasında birkaç tane yumuşak yastık vardı. Ayağa kalkmak istedim ancak bedenim o kadar yorgundu ki, kolumu bile zor kaldırıyordum. Hayatımda hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Güçsüz düşebilecek bir insan değildim. Sağlığıma dikkat ederdim. Normal bir insandan fazla yemek yerdim. Özel bir diyetim olmamasına rağmen kendimi bildim bileli aynı kilodaydım. Okuldaki koşuşturmanın ve fiziken yorucu zamanların beni devirdiği hiç olmamıştı. Şimdi ise tamamen acınacak haldeydim.

    Bunun yanında burnum sızlıyor ve başım ağrıyordu. Hasta hissediyordum, üstüne hasta olmaktan her zaman nefret ederdim. En son ne zaman hasta olduğumu hatırlamıyordum bile. Hatta daha önce hiç serum taktırmamıştım.

    Gözlerim karanlığa alıştığında başımı tavana çevirdim ve kendi halime acır bir şekilde güldüm. Başıma gelenlerden nefret etmiştim ve bunun, eğer burada kalmaya devam edersem, son olmayacağını çok iyi biliyordum. Umarım kalmam, derken de kendimle ve gerçeklerle alay ettiğimi fark edip daha fazla üzerinde durmamaya çalıştım.

    Ailem kaçmıştı. Neredeydiler şu an bilmiyordum. Evim yüksek ihtimalle harabeye dönmüştü. Peşime düşen adamlar tekrardan karşıma çıkabilirdi üstelik, sonuçta beni bir kez bulmuşlardı. Arkadaşımın durumundan haberim yoktu. Okula dönemezdim çünkü neredeyse dört gündür kayıp sayılırdım, katı kurallar dahilinde yüksek ihtimalle atılmıştım. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmiyordum. Ev benim için hep farklı bir kavram olmuştu. Şimdi ise gidebileceğim tek bir evim bile yoktu.

    Ağlamak üzereydim. Ağlayınca kendine kızan, yıkılsa da güçlü görünmeye çalışan bir insan olarak, ağlamak istemiyordum. Ama tüm bunların acısı şimdi çıkıyordu benden ve tanımadığım insanlarla ülkemden uzak bir yerde çaresiz, tamamen savunmasızdım.

    Gözyaşlarımı geri itmeye çalışırken kapı açıldı, ardından da oda sarı bir ışıkla aydınlandı. Gözlerim ani aydınlanmadan dolayı kamaşınca başımı sola çevirip gözlerimi kapattım. Sonra Sadra'nın yumuşak sesini duydum.

    "Nasılsın bakalım?"

    Başımı tekrar sağa çevirirken gözlerimle odayı taradım. Solda büyük iki pencere, önünde karşılıklı iki koltuk, yatağın karşısında büyük ahşap bir dolap ve sağ duvarda üzeri kitaplarla ve birkaç silahla kaplı bir çalışma masası, yanında da kapı vardı. Çoğunluğu kahverengiden oluşan odanın duvarları ahşaptı.

    Sadra elinede bir yemek tepsisiyle geldi ve onu yatağın kenarındaki sehpaya bırakıp yatağın kenarına oturdu.

    Sorusuna "Hasta," diye cevap verince bir anne şefkatiyle gülümsedi.

    Bakışları serumda gezindi. "Bitmiş bu," diyerek serumu asılı olduğu yerden çıkarıp açık olan damar yolumu profesyonel bir şekilde kapatırken sessiz ve hareketsiz kaldım. Bana sehpadan bir parça pamuk uzatıp kanayan yere koymamı söyledi. Dediğini yaparken gözlerimi ondan ayıramıyordum.

FEVT (Devam Ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin