18-Kabus

78 12 0
                                    

Gözlerimi açtığımda acıyla elimi enseme götürdüm. Ters bir şekilde uyuduğum için boynum ağrımıştı. Başımı sağa sola çevirerek esnemeye çalıştım. Bu sırada tekli koltuklardan birine oturmuş olan İhvan'ı gördüm. Gözleri benim üzerimdeydi. Uzun süredir beni izliyor gibiydi. Dalgın bakışları ona baktığımı fark edince değişti ve kocaman bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Şu halinize bakın." Eliyle bizi işaret etti. Bakışlarım önce benim oturduğum zemine sonra elini tuttuğum ellerime, ardından da uyuduğunu tahmin ettiğim Devran'a ulaştı. Gözlerimi devirerek bakışlarımı İhvan'a çevirdim.

"Sen de hoşgeldin."

"Keşke gitmeseymişim. Büyük aksiyon kaçırmışım."

Bir elimi kendime çektim ancak diğeriyle hala Devran'ın elini tutuyordum. Sırtımı koltuğa yasladım, sürekli toplu durdukları için sızlayan ayaklarımı zemine uzattım.

"Gerçekten bu sefer doğru söylüyorsun."

"Biraz yorgun gibisin."

Elbette yorgundum. Sanırım hayatımda hiç bu kadar yorgun hissetmemiştim. Yorgun hissettiğim günler için içimden binlerce kez özür diliyordum.

"Belirsizlik de var," dedi korktuğu başına gelmiş gibi.

Güldüm. İçimden geçenleri keşke bilseydin, diye düşündüm. Zor zamanlardan geçiyordum.

Ayağa kalktı birden. Elini uzattı. "Hadi gel," dedi. "Biraz hava alalım, yüzündeki nur kaybolmuş."

"Yüzümde nur yok," dedim net bir ifadeyle. O kadar şanslı değildim.

"Yüzündeki soğukluk yerini güzel bir ışıltıya bırakmış o zaman. Kesin bir sıkıntı var. Sen bu kadar iyi görünmezdin." İğneleyici tavrı tekrar gülmeme sebep oldu.

"Bu doğru bir tespit."

Devran'ın elini yavaşça bıraktım. Uyuyor olması iyi miydi bilmiyordum ancak biraz uzaklaşırsam kendi akıl sağlığım açısından da iyi olabilirdi.

"Uzun sürmez," dedi İhvan açıklarcasına. "Uyandığında gelmiş oluruz. İlaçları sersemletmiştir."

Başımı salladım, ayağa kalkmak için İhvan'ın elini tuttum. Onun desteğiyle doğruldum ve daha önce sehpanın üzerine attığım montumu alıp peşine takıldım. Birlikte soğuk havaya çıktık. Kaç saat uyumuştum bilmiyordum ama hava neredeyse tamamen kararmıştı. Başımda hafif bir ağırlık vardı. Uzun zamandır bu kadar uyumadığım için zaten baş ağrısı kaçınılmazdı.

Evin etrafında dolaştık ve ormana girdik. Biraz ilerledikten sonra "Benden istediğin şeyi yaptım," dedi. Sesi ciddileşince ister istemez gerildim.

Ondan geçen gece, gitmeden önce, bir şey istemiştim. Evime gitmesini, babamın eşyalarını karıştırmasını ve bulabildiği her şeyi getirmesini. En küçük bir ipucu bile bize büyük bir yardımda bulunabilirdi. Ama umudum tükenmek üzereydi. Neyin gerçek olduğunu bilmiyordum. Babama ulaşmak bundan dolayı çok önemliydi. Babam her belirsizliği açıklığa kavuşturacak, kimse güvenip kimse sırtımı dönmem gerektiğini bana söyleyebilecek belki de tek kişiydi.

"Ne buldun?"

"Açıkçası pek bir şey bulmadım. Bu nedenle şirkete gittim."

Kaşlarımı çattım. "Babamın orada bir şey saklayacağını mı düşündün? Bu aklıma gelmemişti."

"Evde bir şey saklasaydı muhtemelen sen bu kadar geç bizden haberdar olmazdın."

Mantıklı, diye düşündüm. "Peki şirkette bir şey bulabildin mi?"

FEVT (Devam Ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin