Gözlerimi odamda, yatağımda açtım. Devran beni uyuduğumda buraya getirmişti sanırım. Hatırladığım son şey başımı göğsüne yaslamış bir şekilde ağlıyor olduğumdu. Bedenim çok yorgundu ve uyusam da bu yorgunluğun geçmeyeceğini biliyordum. Çünkü ruhumun ve zihnimin yorgunluğu beni altüst etmişti.
Üzerimdeki yorganı ayaklarımla yatağın diğer ucuna ittim ve doğrularak bacaklarımı yatağın kenarından sarkıttım. Ellerimle saçlarıma dokundurarak sertleşmiş saçlarımı çekiştirdim. Bir duş almak bana iyi gelebilirdi. İnanılmaz üşeniyordum ama oturmaya devam edersem daha çok üşeneceğimi bildiğim için hızlıca ayağa kalkıp banyoya yöneldim.
Sıcak suyun altında uzun süre durdum. Bu her zaman hoşuma giderdi. Okulda bunu yapacak pek vaktim olmazdı ama fazla da abartmamak gerekiyordu tabii.
Üzerime havlumu sarıp kafamı dağıtmak adına bir şarkı mırıldanarak odama doğru yöneldim. Kapıyı açtığımda yatağıma uzanmış, elindeki telefonla oynayan İhvan'ı görmemle, banyoya koşar adımlarla geri dönmem bir oldu.
Banyoda üzerime geçirecek bir şeyler aradım ama kirli kıyafetlerimden başka bir şey yoktu.
"Bakmıyorum gelebilirsin."
İçeriden seslenen İhvan'a kapının kenarından baktım ve bakışlarını hiç kaldırmadığını fark edince hızla dolabıma ilerledim. Aceleyle elime geçen kıyafetleri alıp tekrar banyoya döndüm. Kıyafetleri giydim, tekrar odama yöneldim.
"Yahu insan bir düşünür odaya girmeden önce," diye yakındım ama sesimde ciddiyet yoktu. Bugün ciddi olmamaya çalışıyordum. Ciddiyet bana pek yaramıyordu çünkü.
"Düşündüm, sonra sinirli olduğum aklıma geldi, çok da önemsemedim açıkçası."
Gözlerimi devirdim. Elindeki telefonu yatağın kenarına bıraktı. Ağır hareketlerle doğruldu ve bacaklarını oturmam için kendine çekti. Yaklaşarak karşısına oturdum. Ciddi bir konuşma yapacağımızı anlamıştım. Az önce ciddi olmak istemediğimi kendi kendime belirtmiştim ancak burada insanlar her şeyi büyük bir ciddiyetle yapıyordu.
"Şura, seni anlıyorum."
"Anlamıyorsun," dedim net bir şekilde. "Anlasaydın böyle düşünmezdin. Devran'a zerre güvenin yok mu beni koruyabileceğine dair?"
"Sorun burada Devran değil ama o konuya gelirsek, elbette ona güveniyorum. Güvenmeseydim ben seninle gelirdim ama o, her ne kadar hoşuma gitmese de hepimizden daha iyi bir fedai."
Fedai... Buna nasıl alışırdım hiçbir fikrim yoktu. O kadar uzak ve zor geliyordu ki bana.
"Sorun ne o zaman? Neden bu kadar karşısın?"
"Kiminle karşı karşıya olduğumuzu bilmiyoruz. Karşımıza ne zaman çıkacaklarını bilmiyoruz. Seni riskin yanından bile geçirmek istemiyorum."
"Neden bu kadar karşısın?"
"Savaşa hazırlanıyoruz Şura."
Başımı söylediklerine karşı çıkarcasına salladım. "Savaş çoktan başladı İhvan. Bunun farkındasın."
Mina ölüyordu, ailem kayıptı, her ne kadar inanmak istemesem de belki de onları kaybetmiştim. Bunu uzun zamandır kendime söylememeye çalışıyordum ancak görmezden gelme yeteneğimi yavaşça kaybediyordum. Bu içimdeki en büyük savaştı ve ben bunu kastediyordum.
"Gitmem gerek İhvan," dedim sesime ciddiyet katarak. "Bir yerden başlamam gerekiyor. Elle tutulası bir şeyler gerekiyor. Bilemiyorum, bir teselli, bir direniş ya da bir teşvik."
Ona sarılıp her şeyin geçtiğini hem ona hem kendime söylemek istiyordum. Üzerimden inanılmaz bir yük kalkacaktı, emindim. Vicdan azabı beni mahvediyordu ve daha ne kadar ayakta durabileceğimi düşünmüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...