Bedenimin yorgunluğu zihnimin yorgunluğundan daha katlanılabilirdi. Başım ağrıyordu, gözlerim kapanıyordu, halsizdim. Kaçma şeklim buydu belki de, bilmiyordum. Çünkü daha önce ihanet nedir, beklediğin gibi olmaması nedir hiç tatmamıştım. Etkisini kestiremiyordum.
Devran'a söyleyemezdim. Baban hainmiş diyemezdim. İnanılır gibi değildi zaten. Ama ben inanmıştım. Neden inanmıştım? Çünkü bir yerlerde, bir şeylerin ters gittiğine dair içimde hep bir şüphe vardı.
Keşke haksız çıksaydım, keşke bu duruma düşmeseydim ama yoluma engellerin çıkması kaçınılmazdı.
Ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum. İçlerinden birini kendime çekmem gerekiyordu. Tek başıma bunu yapamazdım. Agah'ın karşısında tek başıma duramazdım.
Nedense içimdeki his bana en başında babamı onun sakladığı ve sonra da açık verdiği, babamın gidip teslim olmadığı ihtimalinin ortadan kalktığını söylüyordu. Dediğim gibi, açık arıyordum olmaması için ama bulamıyordum. Her şey açığa çıkmıştı ve ben başıma büyük bir sorumluluk almıştım.
Devran'la ikimizin gözü de yoldaydı. Yaklaşık yarım saattir ona olan öfkemi içimde tutmuştum. İnat etmiştim, o bir şey söylemeden tek kelime etmeyecektim. Bu benim için zordu çünkü artık içimde tutamıyordum ancak dayanmaya çalışıyordum.
Sessizliği bozan o oldu. İlk kez onu olduğundan daha agresif görüyordum ancak benim öfkem daha fazlaydı. Masum birini öldürmüştü. Ve kendi bildiğini yapmıştı. Bizi riske atmıştı. Hiram psikopat biri de olabilirdi ki kardeşini öldürmüştük. Kim bilir şimdi bize ne olacaktı.
"Sinirlerimi bozuyorsun."
Bakışlarım aniden ona döndü. Başımı o kadar hızlı çevirmiştim ki boynuma bir ağrının saplandığını hissettim.
"Na yaptım tam olarak?"
"Sessizliğin sinirlerimi bozuyor."
Başımı tekrar karanlık yola çevirdim. Saat tam olarak kaçtı? Etraf sanki yavaşça aydınlanıyordu.
"Konuşmayı hak edecek bir şey yapmadın. Son birkaç saat özellikle, hiç hoş değildi."
Ses tonumu, sinirimin aksine oldukça sakin tutmaya çalışıyordum. Bağırmak hiçbir şeyi değiştirmezdi. Hain aynı hain, katil aynı katildi.
"Onlardan ne farkın kaldı, söylesene?"
Hayal kırıklığımın sesime yansımasından kaçınmadım. Haksız çıkmıştım. O kadar güvenirken bu olanlar beni bertaraf etmişti. Gözlerim dolmuştu. Ben ona her türlü güveniyordum. Ama bu yapılan güvene ihanetti. O kızın canlı kalması belki de bu problemlere sebep olmayacaktı.
"Sendeki sorun ne biliyor musun?" Dikkatimi ona verdim. Bedenim ona dönük oturuyordum. Gözlerim yine yoldan ayrıldı. O ise gözlerini yoldan ayırmadan konuştu. "Çok düşünüyorsun ve bu seni rahatsız etse de, buna son vermiyorsun."
"İmkanlar el vermiyor."
"Bir sorun mu var?" Birkaç saniyeliğine başını bana çevirdi.
"Yok." Dudağımı ısırdım. Söylememem gerekiyordu. Darmaduman olurdu. Bunu yapamazdım.
"Boşverip işleri akışına bırakmayı bilmiyorsun. Mesela, başına bir şey geldiğinde yıkım odaklı düşünüyorsun, olayı çözmeyi ya da alınabilecek en az hasarı almayı değil. Üstelik bizim işimizde acı odaklı hisler genelde engellenmiyor. Herkes acı çekiyor. Herkes bir şeyleri kafasına takıyor. Sadece bunu içimizde yaşamıyoruz, paylaşıyoruz. Sen ise kendini hırpalıyorsun. Acı çekmek değil yüzleşmek sana daha zor geliyor." Gözleri benim gözlerimi buldu. "Yapma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...