İnsanın gerçekten evi gibi huzur bulduğu, kendini rahat hissettiği başka bir yeri yoktu. Bu beton yığınından ibaret olan ev değildi. Aile gibi gördüğü insanların yanında, kişi kendini her zaman evinde gibi hissedebilirdi.
En yakın arkadaşım Mina benim için en güzel evdi. Ailemin yokluğunda, onların uzaklarda olduğu zamanlarda Mina beni hep kanatlarının arasında tutardı.
Bu gece doğum günüydü ve ben sırf bu gece için Ankara'dan, okuldan izin almış, İstanbul'a gelmiştim. Yeni öğrenci olmam okula dair işime yarayan tek iyi etkendi.
Aksi gibi, ailem iki haftadır iş gezisindeydi ve ben evde yalnızdım.
Mina beni gecenin dördünde eve bırakıyordu. Yanımda kalmak istemişti ama ben ona başımın çaresine bakacağıma dair söz vermiştim. Beni bıraktıktan sonra tekrar arkadaşlarımızın yanına dönecek, birlikte sabahlara kadar eğleneceklerdi. Ben ise sabah yedide uçağım olduğu için geceyi erken bitiriyordum. Zaten şu an tek derdim güzelce uyumaktı. Uykuya aşık birisi olarak yeterince canıma okuyorlardı okulda. Bundan dolayı bir saat bile uyuyacak olsam bu benim için altın değerindeydi.
Evin önüne geldiğimizde Mina arabayı durdurdu ve bana döndü. "Bak beni bilirsin, eğer aradığımda açmazsan kapına dikilirim, sabaha kadar da peşini bırakmam."
Gülümsedim. İnatçı keçinin önde gideniydi ve bu haline tatlı bir sinirle yaklaştığımı da çok iyi biliyordu.
"Tamam, sen de kendine dikkat et. Alkolü fazla kaçırıp direksiyon başına geçersen bunun bedelini sana bizzat kendim ödetirim."
"O hatayı bir kere yaparım."
Geçen yıl, ehliyeti ilk aldığı zamanlarda, alkollü araç kullanırken kaza yapmıştı ve şans eseri bu ağır kazada burnu bile kanamamıştı. Ancak her zaman bu kadar şanslı olamayabilirdi.
"Seni seviyorum," dedi ve bana sarıldı. Yüzümü gıdıklayan sarı ve gür saçlarının arasından "Ben de seni seviyorum," diye fısıldadım. "Ben hep yanında olacağım."
Geri çekildiğinde boncuk mavisi gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. "Özleyeceğim seni."
Acı bir tebessüm ettim. "Ben de seni."
Onu gerçekten özlüyordum. Ankara'da pek dostum yoktu. Zaten Kara Harp Okulundaydım. Zor bir eğitimden geçiyorduk ve bu eğitim beni yordukça Mina'yı daha çok özlüyordum. Hayatımın her döneminde onun gibi bir çılgını isteyeceğimi çok iyi biliyordum. Ben o kadar değildim. Sakin ve monoton hayatımın en aksiyonlu kısmı askeri okula gitmemdi. İleride daha çok aksiyonumun olacağını düşünsem de hayat bana aksiyon değil monoton bir yaşamın kapılarını açıyordu. Adrenaline aç ama onu yiyemeyecek kadar da karnı tok bir insandım.
"İyi geceler," diyerek bana tekrar sarıldı ve nihayetinde arabadan indim. Eve girmeden önce arabanın gözden kaybolmasını bekledim. Sonra da yüzümü büyük evimizin, büyük bahçe kapısına çevirdim. Bahçede yanıp sönen renkli ışıklardan başka ışık yoktu etrafta. Evimiz zaten bir korunun içinde kalıyordu. Şehre uzak değildi ama. Odamın balkonundan ve terastan denizi ve İstanbul'un bir yakasını görebiliyordum.
Büyük kapıyı açtım ve içeri girdim. Bahçe kapısını kilitlemedim çünkü köpeğimiz Oscar arada bir dışarı çıkıp dolaşmak istiyordu. Bu gece de bağlı değildi. Belki çıkmak ister diye düşündüm. Kapıyı aralıklı bırakarak taş yoldan geçtim ve eve yöneldim. Güvenlik görevlisi de vardı ancak genelde evde biri varken gece evin arka tarafındaki küçük odada kalıyor, kameralardan hareketlilikleri gözetliyor, ciddi ve şüpheli durumlarda dışarı çıkıyordu. Bu gece ona izin vermiştim. Kapının kenarındaki kulübe geceleri soğuk olduğu için odada kalabileceğini söylemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...