Her şey anlamını yitirmişti.
Devran beni eve getirdiğinde, Sadra ve İhvan içerideydi. Minik adımlarla içeri girdim. Yürümekte zorlandığım için Devran'ın eli belimde, beni yönlendiriyordu.
Karşımda duruyorlardı. Yüzlerinde büyük bir üzüntü vardı. Bu benim içimi hiç rahatlatmamıştı. Suçlu hissettiklerini anlayabiliyordum. Bu amaç uğruna çabalayan herkes, kendim de dahil, gerçek birer suçluydu. Bu nedenle bazı şeyleri kafamda çözümleyemiyor, bazı olayları aşamıyordum. Pişmandım, seçimlerim için. Bir şey yapmadan durmak ise hayata küfürdü. Arada kalıyordum ama bunu kimseye yansıtmıyordum. Böyle devam etmesi gerektiğini kabullendiğim her an kararımın cefasını çekiyor, asla rahat nefes alamıyordum. Gerçekten, ölsem daha iyiydi de, tetiği nasıl çekeceğimi hala bilmiyordum.
Bu düşünceyi zihnime ilmek ilmek işleyen, eskisi gibi olmayacağına dair uyaran ama durmayan, engel olmayan üç kişiyle aynı odadaydım. Bu ortamda aldığım her nefes zehir olup kanıma karışıyordu. Her saniye, babamın öldüğünü irdelemeye çalıştığım her saniye kırılıp dökülüyordum.
Sadra hızlı bir hareketle ıslak vücuduma bir battaniye sardı. Aklım beni kontrol etmiyordu. Odanın ortasında yarı kambur dikiliyor, boşluğa bakıyordum. Beni Devran'ın kollarından uzaklaştırdı. Nazik hareketlerle koltuğa oturttu. Ona engel olmadım. Hiçbir şeye engel olamıyordum zaten.
Devran karşımdaki bar taburelerinden birine yarım yamalak oturdu. Her an çıkıp gidecek gibiydi. Onu inceledim. Özlediğim ve bana büyük bir yıkımda geri dönüşünü düşündüm. Hiçbirinin yerini bir diğeri dolduramıyordu. Ama eksik hisseden bir yanım tamamlandığımı söylüyordu. Öfkem ise sadece bekle, diyordu. Her an patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Tetikteydim. Aklımı başıma topladığımda ise, olacak olanları bu çaresiz halimden dolayı kestiremiyordum.
Gömleği sırılsıklamdı, ikinci bir deri gibi kusursuz bedenini kaplamıştı. Eskisi kadar uzun olmayan, ki gerçekten özlüyordum- saçlarından yağmur damlaları damlıyordu arada. Onun filmlerden fırlamış, kusursuz görüntüsü yanında ben çöplükten çıkmıştan beterdim. Başı eğikti, ne bana ne de aylardır görmediği kardeşine bakıyordu.
Sadra'ya baktım göz ucuyla. Abisine bakıyordu. Sevinmek istiyordu, yüzünden belliydi ama ortamdaki ağır yas havası buna engel oluyordu.
Devran'ın elleri titriyordu. Soğuktan olmadığını bilsem de Sadra'ya döndüm ve "İhvan'ın içeride kıyafetleri var, ver ona," dedim.
Herkesin bakışları anlık olarak bana döndü. Ben ise üzerimden zemine damlayan su damlacıklarını seyrettim. Yapamıyordum. Beynimin o noktasına dokunamıyordum. Beni karşılamak için bekleyen haykırışlarla, acılarla cesaret edip yüzleşemiyordum. Aklımı kaçırmamıştım. Ama normal olmaktan da deli gibi korkuyordum. Bir köşeye sıkışmıştım ve hangi duygu önce saldırırsa ona teslim olacaktım.
Başımı kaldırdım. Bakışlar benden uzaklaştı önce. Sadra içeri gitti. İhvan mutfak bölümüne gitti. Bir bardağa su doldurdu. İçiyormuş gibi yapıyordu ama diğer yandan gözü bizim üzerimizdeydi.
Sadra odadan çıktı ve elindeki kıyafetleri abisinin alması için koltuğun kenarına bıraktı.
Donuk bakışlarım yerdeydi. Düşündüm ve olmayacağını bilsem bile "Annemi istiyorum," dedim.
Hayatımızda hiç birbirimizle yakın olmamıştık. Bana karşı kuralcı ve despottu. Ama en üzgün olduğum anda, en mutlu anımda, benim yanımdaydı. Şimdi benden çok uzaktı. Ölüm acısını asla yaşamamış bir kızı, ölümün içinde nefes alıyordu ve o çok uzaktaydı. Ona şu an, her şeyden çok ihtiyacım vardı. Kendi ayaklarım üzerinde durmamı öğreten kadına sığınmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...