Günlerden Salı, saat sabahın dördüydü. Sekizde uçağımız var diye kalkmış, birlikte, güneşin ilk doğuşunu görebilmek için dışarı çıkmıştık. Yürüyerek gittiğimiz için dönüş yolunda artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Sadra ve İhvan önden gidiyordu. Ben de biraz dinlenmek için bir kaldırım kenarında oturmuştum. Yeni doğan güneşin sıcaklığı ile ısınıyordum. Devran da yanımdaydı. Birlikte sabah erken kalkmış, okula gitmek için servis beklerken yanlarındaki topla oynayan çocukları seyrediyorduk.
"Çok garip," dedim.
"Garip olan ne?" diye sorarken yanıma yaklaşmıştı. Bakışlarımı çocuklardan ayırıp ona döndüm. Güneş ışıkları koyu kahve saçlarına bir parıltı katıyordu.
"Burada olmak ve hiçbir sorunun olmaması. Uzun zaman sonra alışmaya çalıştığım garip his."
Gülümsedi. "Başardık. Yıllar sonra, senin bize gelişinle."
Aslında çok etkim olmamıştı. Benim yaptıklarımı hepsi yapabilirdi. Mektubu bulduğumuzda da zaten o isimlerin kim olduklarını biliyorduk. Ama bir şey vardı. Sürekli düşmeme rağmen, ayağa kalkmaktan vazgeçmemiştim. Bu belki de, hayatımın en doğru kararıydı. Çünkü sonunda ulaştığım yer, çok güzeldi.
"Teşekkür ederim," dedim birden. "Bana inanmaktan hiç vazgeçmedin. Ben inanmadığım zaman bile pes etmeden bunu yaptın. Ben kendime çok fazla inandığım için değil, senin bana olan inancını görüp, kendimi keşfedip, durmadığım için sonuç böyle oldu. Benim sayemde değil, senin ve beni hep destekleyen dostlarım sayesinde."
Aramızdaki boşluğu kapatmak için bana biraz daha yaklaştı. Başımı omzuna yaslayıp bir süre daha top oynayan çocukları seyrettik. Konuşacak belki de çok şey vardı ama biz birlikte susmayı çok seviyorduk. Onun yanında olmak, ona dokunmak, sarılmak, kokusunu ciğerlerimde hissetmek yetiyordu. Ruhuma dokunan, bana ilaç gibi gelen bir yanı varken, ondan başka bir beklentim olmayacaktı. Her şeye rağmen, çok seviyordum.
Tamamen dinlendiğimden emin olduğumda ise evin yolunu tuttuk. Sadra ve İhvan çoktan hazırdı. Günün ilk kahvesini yapmış, bizi bekliyorlardı. Keyifli sohbetler eşliğinde, İhvan'ın sürekli yaptığı gibi olan sütlü kahvemi içtim. Tam tamamen çıkmak için hazır olduğumuzda, İhvan, Devran'la özel olarak konuşmak istedi.
İkisi koltuktan kalkıp birlikte yan odaya giderken Sadra ile birbirimize baktık.
"Özledin mi?" diye sordum.
"Hem de çok," derken yüzündeki sabırsızlığı görebiliyordum. İhvan kapıyı açık bırakınca da ekmeğimize yağ sürülmüş oldu. Minik adımlarla ses çıkarmadan kapının önüne geldik. Ben aralıktan içeri bakarken, Sadra hemen arkamda duruyordu.
Birkaç santim daha yaklaştık ve söylediklerini pür dikkat dinlemeye başladık. Bunu yaptığıma gerçekten inanamıyordum ama aralarında bildiğimiz bir gerilim olduğu için ne konuşacaklarını deli gibi merak ediyordum.
"Aren'i öldürdünüz," diye giriş yaptı İhvan. Karşılıklı oturuyorlardı. İhvan'ın sırtı bize dönük olduğu için yüz ifadesini göremiyorduk.
"Bunun seni üzeceğini düşünmemiştim. Daha doğrusu önemsemedim."
Nasıl yani, İhvan üzgün müydü? Şey, geçmişleri vardı ancak beni almaya geldikleri günden sonra onları bir daha hiç konuşurken ya da bir arada görmemiştim. İstemsizce Sadra'nın tepkisini görmek için arkamı döndüm. Başı yerde, kulağı içerideydi. Yüzünde üzgün bir ifade vardı.
"Üzgün mü? Saçmalama dostum. Konu da bu zaten. Ben hiç üzgün değilim. Yıllarca kandırıldık. Asıl sen üzgün müsün?"
Devran, İhvan'a uzun uzun bakarken üzülme sırası bendeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...