Devran'ın son sözünün üzerine diyecek bir şey bulamadığım için sessiz kaldım. Genel olarak söyleyecek bir şey de yoktu zaten. Aileme ulaşabilirdim belki ve bu fırsatı kaçırdığımız için üzülmüştüm. Üstelik hayal kırıklığına da uğradığımı söyleyebilirdim. Sanırım Haşhaşiler'e oldukça fazla anlam yüklemiştim.
Benim tahminimden ne kadar az ya da ne kadar fazla oldukları hakkında fikir sahibi olamayacağım kadar az şey yaşamıştım. Ancak Devran hakkında bir karar vermiştim. Beni tehlikeye atmıştı, bunun farkındaydı üstelik. Ancak bu bir nebze de olsa bana güvendiğini anlamamı sağlamıştı. Nedensizce, beni o tehlikenin içine atsa da kendi kıçımı bir şekilde kurtaracağım konusunda bana inandığını hissedebiliyordum. Belki de yanlış bir hisse kapılıyordum ama yine nedensizce ona güvenmeye başlamıştım. Hayatımda risk almak ne demekmiş yeni öğreniyordum ve hayalkırıklığı şansımı sonuna kadar kullanacaktım.
Sıcak eli benim elimi de ısıtırken ben her şeyin aksine buz kesmiş durumdaydım. Titremekten dişlerim birbirine çarpıyordu. Devran bu durumun farkındaydı, bu yüzden "Biraz sabret," dedi.
Başımla zorlukla onayladım ama bunu görmedi. Yürümekte bile zorlandığım için biraz arkasında kalmıştım. Tuttuğum eli sayesinde beni çekiştirip peşinden sürüklemesi daha kolaydı.
Ana caddeden ilerlerken dönüp garip bir şekilde beni izleyen insanları görmezden gelmeye çalıştım. Bu soğukta sırılsıklam dolaşan birini görseydim ben de ona böyle acıyan ve sorgulayan gözlerle bakardım.
Mağazaların dolu olduğu bir sokağa girdik ve beni vakit kaybetmeden bir mağazanın içine soktu. "Deneme kabinlerinde bekle beni," diyerek kıyafetlerin arasında kaybolu. Ayaklarımı sürüye sürüye kabinleri aradım. Uzun uğraşlar sonucu içeri girdim ve kabindeki koltuğa oturdum. Mağazanın içi sıcaktı. Biraz da olsa rahatlamıştım ancak ıslak kıyafetler tenime deri gibi sarılmıştı.
Üzerimdeki beş litre su taşıyan montu çıkardım ve kabinin köşesine bıraktım. Sonra da sıcağı tenimde biraz daha fazla hissetmek için kazağımı çıkardım. Enseme ve sırtıma yapışan saçlarım beni titretse de bir süre sonra ısınmaya başladığımı hissettim.
Elim istemsizce boynuma gitti. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Babamın benim için en değerli hediyesiydi ve boynumdan zorunda kalmadıkça asla çıkarmazdım. Bebekliğimden beri boynumdaydı, ne zaman takıldığını bile net olarak hatırlamıyordum. Sanki o yokken tamamen eksiktim. Tekrar koltuğa oturdum ve derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştım. Burada akıl sağlığımı kaybedecek çok zamanım olacağını biliyordum, şimdi sırası değildi.
Ne kadar beklediğimi bilmiyordum. Bir süre sonra belli aralıklarla hapşırmaya başladım. Hastalık hızlı ve oldukça ağır bir şekilde bedenimi ele geçiriyordu. İçimden beni iten adama sağlam bir küfür ettim. Şu dünyada yaşadığım süre içinde hastalıklarım bir elin parmaklarını geçmezdi çünkü kendi sağlığıma inanılmaz dikkat ederdim. Şimdi ise daha yorgun bedenim yeni toparlanmışken, üşütmek gibi bir yanlışa doğru gidiyordum.
Kabinin kapısını biri tıklattığında irkilerek hızlıca ayağa kalktım. Devran'ın kadifemsi, yumuşak sesi kulaklarıma ulaştı. "Şura, burada mısın?"
"Evet," dedim ve kapının kilidini açıp kapıyı hafifçe araladım. Tam açamıyordum çünkü üzerimde iç çamaşırım vardı. Kapının arkasına saklandım ve vereceği kıyafetleri almak için elimi uzattım.
Bir kucak dolusu kıyafeti elime bıraktı ve "Acele et," dedi. Beni gördüğünü düşünerek başımı salladım ve sonra yaptığım aptallığı fark ederek dudağımı ısırdım. Gerçekten devrelerim tamamen yanmış durumdaydı. Başıma gelecekler son bulduğunda eğer hala yaşıyorsam iyi bir psikiyatr bulup tedavi olmam gerekiyordu. Sanırım farkında olmadan akıl sağlığımı gerçekten kaybediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVT (Devam Ediyor)
General Fiction"Ölümle Dans Edenler #1" Hayatım boyunca normal olarak adlandırdığım yaşamım, arkadaşımın doğum gününde yerle bir oldu. Önce evime saldırdılar, sonra beni kaçırdılar, ardından Rusya'nın karanlık bir ormanının içinde kalan bir köşkte hayatımın bilme...