Büyüyünce geçecek mi?- 27

26 2 1
                                    

15 Yıl Önce

"Bazen sanki bütün dünya benim için yaratılmış gibi hissediyorum. Evren, ağaçlar, hayvanlar... Hepsinin bir amacı, bir nedeni var. Şu sineklerin bile bir amacı var, ya ben... Ben ne için yaşıyorum ya da sen. Veya şu sevimsiz böcekler. Ah doğru ya sen böceklerden korkuyorsun, onların bir anlamı olduğunu düşünmüyorum kardeşim, senin için...Heyy! Sen beni dinliyor musun?"
Eylül, Arsel'in kulaklığını çıkarttı ve kulağının dibinde bağırdı.
"Sana burada bir şeyler anlatıyor ve fikrini soruyorum. En azından eve varana kadar benimle ilgilenebilirsin."
"Bugün ki planlarım arasında senin o muhteşem varsayımlarını dinlemek yok Eylül, üzgünüm."
"Abla demedin."
Arsel güldü, Eylül'ü sinirlendirmek onu her zaman mutlu ederdi.
"Bana abla demek zorundasın."
"Hayır değilim."
"Senden önce doğdum! Bu beni abla, seni kardeş yapar."
"Bu yaşta bu kadar zeka seni yoruyor olmalı."
Eylül hafifçe Arsel'in başına vurduğunda eve varmışlardı. Kapıda yabancı bir araba duruyordu.
"Yine kim geldi acaba?"
Arabanın plakası Arsel'e yabancı gelmemişti. Son günlerde, özellikle anneleri iş için yurt dışına gittiğinden beri, bu araba çok sık evlerine geliyor ve arabanın sahibi Betül Hanım, Ahmet Bey ile uzun saatler geçiriyordu.
"Ah yine şu kadın gelmiş olmalı. Çocokloron toplonto odosondo olmoso yosok! Bayan koca dudak."
Arsel Eylül'ün kendi kendine söylenmesine aldırmadan içeriye girdi.
"Hoşgeldiniz çocuklar, üzerinizi değiştirin, elinizi yüzünüzü yıkayın mis gibi, tazecik kurabiyeler pişirdim sizin için."
Evdeki çalışanlar Eylül ve Arsel'in çantalarını aldığında Eylül kendisine söyleneni yapmak için oradan ayrıldı.
"Küçük Bey aklınız başınızda değil gibi bakıyorum da. Sen çok seversin benim kurabiyelerimi hadi ne bekliyorsun?"
Siyah elbisesinin üzerine beyaz önlük bağlamış orta yaşlarında olan kadın Arsel'in yanağından makas aldı.
"Hemen gidiyorum Zerrin Teyze."
Arsel  hızlı adımlarla eve doğru yürürken çinlerin üzerinde halsizce yatan köpeği Gimli'yi fark etti. Endişeyle yanına koşup onun başını okşadı.
"Gimli, ne oldu sana? Zerrin teyze Gimli'nin nesi var?!"
"Ah ne bileyim oğulcuğum buralarda koşturup duruyordu. Hasta mı olmuş?"
Etrafında ona ne olduğunu sorabilecek birilerini ararken yatak odasının penceresinden babasını gördü.
Gimli'yi kucaklayıp koşarak eve girdi.
"Baba!"
Merdivenlere ikişer üçer çıktı ve o aynı hızla da  kapıyı açtı. Ancak karşısında gördüğü görüntü kucağında halsizce yatan köpeğinden çok daha fazla üzmüştü onu. Evin girişinde arabasını gördükleri kadın, annesinin yatak odasında, yatağında, babasının yanında çırılçıplak yatıyordu.
Arsel'in girmesiyle apar topar kalkan ikiliden Ahmet Bey Arsel'i kolundan tutup dışarı çıkardı.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen! Kapı çalma diye bir şey duymadın mı?!"
"Baba, siz..."
"Gir şu odaya sesin çıkmasın! Ben söylemeden sakın çıkayım deme oradan kemiklerini kırarım Arsel!"
Ahmet Bey, Arsel'i kiler gibi bir odaya kapatıp kapıyı üzerine kilitledi.
Kucağında köpeğiyle havasız ve karanlık odada tek başına kalan Arsel endişeyle kapıyı yumrukladı.
"Baba!"
Köpeğini yavaşça yere bırakıp kapıyı iki eliyle ve daha güçlü şekilde yumrukladı.
"Baba, Gimli hasta onu al lütfen!"
Hiç ses yoktu.
O kapıyı belki yüzlerce, belki binlerce kez tekmeledi Arsel.
"Babacığım özür dilerim. Lütfen çıkar beni buradan! Korkuyorum baba..."
Karşılık bulamamıştı...
Gözleri dolmuştu anında yere oturup köpeğini kucağına çekti ve onun başını okşamaya başladı.
"Bir şey yok Gimli. Sadece karanlık ama bak ben burada senin yanındayım. Sende benim yanımdasın. İkimiz birlikteyken korkmaya gerek yok değil mi?"
Yavru köpek çok halsizdi ve zar zor nefes alıyordu.
Durumunun kötülüğü onu yeniden harekete geçirdi.
"Baba aç şu kapıyı lütfen! Gimli çok hasta doktora gitmesi lazım. Söz veriyorum ne söylersen ne istersen yaparım! Bir daha seni üzmem babacığım nolur!"
İçli içli ağlıyordu, öfkeyle gözlerinden düşen yaşları sildi.
O sırada kapının arkasında bir ses duydu.
"Küçük Arsel, yine o kapının arkasında kilitli mi kaldın? Bundan sonra hangi kapıyı açman gerektiğine dikkat et olur mu?"
Arsel sustu... Sinirle küçük yumruklarını sıktı ve yeniden vurdu kapıya.
"Lütfen, lütfen biri onu buradan götürsün."
Gimli'ye dönüp yeniden baktı Arsel. Yavru köpek artık nefes almıyordu.
Ne olduğunu anlamıştı ama bunu ona konduramıyordu.
Orada saatler geçirdi Arsel. Gimli'nin yanına uzanıp onun patisini tuttu.
"Korkuyorum Gimli, beni de yanında götüremez misin?"
Arsel sessizce ağlamayı sürdürdü.
"Oraya gittiğinde çok mutlu ve uslu bir çocuk ol tamam mı? Seni çok seviyorum."
Kapı yavaşça aralanıp içeriye anında yoğun ışık dolduğunda hızla yerinden fırladı Arsel. Gözleri öyle kamaşıyordu ki gelenin kim olduğunu görememişti.
Bir el boğazına yapışıp onu duvara ittiğinde gelenin kim olduğunu anlamıştı.
"Bugün hiçbir şey görmedin! Duydun mu beni?"
Başını iki yana salladı korkuyla.
"Eğer annene bundan bahsedersen sana ne yaparım biliyor musun Arsel?"
Ahmet Bey belindeki kemerini çıkartıp gösterdiğinde birkaç damla yaş süzüldü Arsel'in gözlerinden.
"Ağlıyor musun bir de utanmadan? Erkek adam ağlar mı lan?"
Gözleri birkaç saniyeliğine Gimli ile buluştuğunda Ahmet Bey'de arkasına dönüp baktı.
"Ne oldu lan buna?"
Öksürerek nefes almaya çalışırken babasına diklendi.
"Sana söyledim! Doktora gitmesi gerekiyordu. Beni dinlemedin! Gimli senin yüzünden öldü!"
Var gücüyle babasını ittirip kendinden uzaklaştırdı Arsel.
"Ne söylediğin umrumda değil baba. Anneme her şeyi anlatacağım!"
Arsel odadan çıkacağında onu kolundan yakalayıp içeri çekti ve yere savurdu.
"Ne yapacağım dedin?"
Düştüğü yerden hızla kalktı.
"Anneme her şeyi anlatacağım!"
Işık hızında bir tokat yanağına indiğinde kendini Gimli'nin hararetsiz bedeninin yanında bulmuştu. Onu yerde bırakmayarak yakasına yapıştı ve ağzını sıkarak tısladı Ahmet Bey.
"Susacaksın Arsel. Tek kelime edersen mahvederim seni. Kimseye hiçbir şey anlatmayacaksın. Dediklerimi yaparsan sana yeni bir köpek alırım."
"Ben yeni bir köpek istemiyorum!"
"Yani her şeyi anlatmakta kararlısın öyle mi?"
Arsel kendinden emin bir şekilde başını salladı.
Ahmet Bey, onun yakasını bıraktı.
"Sır tutmayı öğreneceksin! Susmayı öğreneceksin! Tek bir kelime konuşmayacaksın!"
Ellerini beline koyarak kısa bir süre düşündü ve az önce yere bıraktığı kemerine uzandı.
"Baba olunca beni daha iyi anlayacaksın, her şey senin iyiliğin için."
****

Vücuduna çarpan kemerin sesiyle, sıçrayarak uyanmıştı Arsel. Yanında ağlamaktan yüzü gözü kızarmış bir vaziyette kendisine bakan Arven oturuyordu. Üzerinde bir sürü kablo ve parmağına takılan bir mandal vardı. Üzerindekilerin ne olduğu ve ne işe yaradıkları telaşına kapıldığında Arven elini tuttu.
"Hey, her şey yolunda..."
"Melina nerede?"
Sesindeki boğukluğu duyunca yüzündeki oksijen maskesini fark etti. Maskeyi yüzünden indirdi.
"Onu evde bıraktım. Etkilenmesini istemedim."
"Ne oldu?"
Arven hala ıslak olan yanaklarını kuruladı.
"Biliyor musun? Bir atı uyuşturmaya yetecek kadar çok sakinleştirici verdiler. Neyin olduğunu birazdan söyleyecekler."
Arsel o gece olanların çok az bir kısmını hatırlıyordu. Bir kamyon adamdan dayak yemiş kadar ağrıyordu her yanı ve kendini çok yorgun hissediyordu.
"Özür dilerim."
"Hayır, haklıydın ama bunu daha sonra konuşacağız tamam mı?"
Eğilip onu dudaklarından öptü.
"Doktoru çağırıp geliyorum."
Arven odadan çıktıktan sonra Arsel yüzündeki maskeyi tamamen çıkartıp yatakta doğruldu.
Arven kısa sürede geri dönmüştü.
"Merhaba, geçmiş olsun."
"Merhaba."
Doktor elindeki kağıt karmaşasını masaya bıraktı ve raporları tekrar kontrol etti.
"Tahlillerinizde ters herhangi bir bulguya rastlamadık Arsel Bey. Kardiyolojik muayene sonuçlarınızı da kontrol ettim her şey yolunda."
Başka bir kağıdı öne çıkartıp inceledikten sonra devam etti.
"Göğüs hastalıkları uzmanımızla az önce konuştum. Onun incelemeleri ve benim gözlemlerime göre de herhangi bir sıkıntı gözükmüyor."
Arven önce kollarını önünde bağladı sonra saçlarını karıştırdı.
"Peki sorun ne?"
Doktor kağıtlarını yeniden toparladı.
"Yapılan detaylı muayene ve bulgulara göre probleminizin psikolojik olduğunu söyleyebilirim."
Arsel gözlerini devirdi. Arven'in gözlerinde ise haklı olmanın verdiği üzüntü vardı.
"Endişelenmeyin hayati bir tehlikeye yol açmayacak fakat yaşam kalitenizi ciddi ölçüde etkileyecektir. İsterseniz size birkaç psikiyatrist önerebilirim."
Arsel üzerinde ne kadar alet varsa çıkartmaya başladı ama hala sakinleştiricinin etkisi üzerinde olduğundan bu girişimi çok uzun sürmemişti.
"Ne yapıyorsun?"
"Anlıyorum ki konuşacak bir şeyimiz kalmadı."
Arven yalvaran gözlerle doktora baktı.
"Tedaviyi reddetmeniz bu tür atakların sıkça tekrarlanacağı anlamına geliyor Arsel Bey."
"Tedavi dediğiniz şey beni ot gibi yaşatacak bir kutu haptan başka bir şey değil. "
"Günlük yaşantınızı engellemeyecektir."
"Önerinizi yaptınız doktor bey. Bundan sonrası ısrara giriyor ve inanın bundan hiç hoşlanmıyorum."
Doktor çaresizce elindeki raporları dosyasına doldurdu ve
"Fikrinizi değiştirecek olursanız..." dedikten sonra cebinden bir kart çıkartıp Arven'e uzattı.
"Bu şehrin psikoloji alanında ki en iyi doktorudur. Geçmiş olsun."
Doktor odadan çıktıktan sonra elinde kartla ortada kalan Arven, Arsel'e kınayıcı bir bakış attı.
"Bu kadar kesin kararlı olmanı aklım almıyor. Mantıklı bir tane sebep söyle bana Arsel, de ki şu sebepten tedavi olmayacağım."
"Bu yaşıma gelene kadar her şeyle tek başıma mücadele ettim, zar zor sığıyorum artık içime. Çocukluğunuza inelim Arsel Bey diyen kırmızı koltuklu bir adama yeniden dağılamam Arven."
"Bugün ikimizde ne kadar ileri gidebileceğini gördük. Sana tek bir şey söyleyeceğim Arsel, artık kendimi de geçtim... Melina için, ona iyi bir baba olmak istiyorsan ve ileride geçmişine dönüp baktığında seni, kendi babanla olan anılarını hatırladığın gibi acı içinde hatırlamasını istemiyorsan bunu yapacaksın. Söylediğin hiçbir şey lafta kalmayacak. Bundan sonrası sana kalmış..."

✨BİR BULUT OLSAM/2✨(ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin